ILAHILER

DINI HIKAYELER

GOZYASI VE FILMLER

KURAN OKU

MUJDECI MEKTUPLAR

SOHBETLER

ALIMLER VE HAYATLARI

HATIM DINLE

ONEMLI YERLER

HADISLER

ANKETIMIZ

RESIMLER

DUA BOLUMU

PEYGAMBERIMIZ

ILAHI DUA SIIR INDIR

SECME SOHBETLER

ESMAUL HUSNA

NIHAT HATIPOGLU SOHBET

faceislami

dua

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

Kumeyl duası olarak Ehl-i Beyt kaynaklarında meşhur olan bu dua, Hz. Ali (a.s)’ın sır arkadaşı Kumeyl bin Ziyad’a, Hızır’ın duası diye öğrettiği engin maarifi içeren bir duadır. Bu duanın özellikle Perşembe geceleri okunması Ehl-i Beyt imamları tarafından tavsiye edilmiştir.

 

Kumeyl duası şöyle başlıyor:

 

Allah'ım! Senin herşeyi kaplayan rahmetin hakkına; kendisiyle herşeye üstün geldiğin, karşısında herşeyin boyun eğdiği gücün hakkına; herşeye galip geldiğin ceberutun hakkına; önünde hiç birşeyin duramadığı izzetin hakkına; herşeyi dolduran azametin hakkına; herşeye üstün gelen saltanatın hakkına; herşeyin fani olmasından sonra baki kalacak vechin hakkına; herşeyin temellerini dolduran isimlerin hakkına; herşeyi ihata eden ilmin hakkına ve her şeyi aydınlatan cemalinin nuru hakkına senden niyaz ederim.

 

Ey Nur, Ey Kutlu, Ey evvellerin evveli ve Ey ahirlerin ahiri! Allah'ım! Benim ismet perdesini yırtan günahlarımı affet. Allah'ım! Bedbahtlıklara yol açan günahlarımı affet. Allah'ım! Nimetleri değiştiren günahlarımı affet. Allah'ım! Duanın icabetini önleyen günahlarımı affet.

 

 

Allah'ım! Belanın inmesine sebep olan günahlarımı affet.Allah'ım! işlediğim bütün günahları ve yaptığım bütün hataları affet.

 

Allah'ım! Ben Sana zikrinle yaklaşmak istiyorum ve Seninle Senden şefaat diliyorum ve cömertliğin hakkına beni kendine yaklaştırmanı ve şükrünü eda etmeyi bana nasip kılmanı ve zikrini bana ilham etmeni istiyorum.

 

Allah'ım! Huzu, huşu ve zelil olmuş bir dille, Senden (hatalarıma) göz yummanı, bana merhametli davranmanı, beni verdiğine razı, kanaatkar ve her durumda mütevazi kılmanı diliyorum.

 

Allah'ım! İhtiyaç ve yoksulluğu şiddetli olan ve hacetini zorluklar anında kapına getirene, katında bulunanlara büyük rağbeti olan kimsenin yalvarışı gibi Sana yalvarırım.

 

Allah'ım! Saltanatın büyük ve mekanın yücedir, tedbirin gizlidir; emrin açık; kahrın galip ve kudretin her yerde caridir;(yürürlüktedir) ve Senin hükümetinden kaçmak imkansızdır.

 

Allah'ım! Senden başka günahlarımı affedecek; kabahatlerimi öretecek; kötü amelimi iyiye çevirecek birini bulamam.

 

Senden başka ilah yoktur; münezzehsin; Sana hamd ederim.

 

Ben kendime zulmettim ve cahilliğim yüzünden itaatsizlik yaptım ve eskiden beri sürekli bana lütuf ve ihsanında bulunduğun için kendimi güvende hissettim (ve korkmadan Sana karşı geldim.)

 

Allah'ım! Mevlam! Nice kötülüklerimin üzerini örttün; nice belaları benden geri çevirdin; nice hatalardan beni korudun ; hoşa gitmeyen şeyleri uzaklaştırdın; layık olmadığım nice güzel övgüleri benim hakkımda yazdın.

 

Allah'ım! Belam büyümüş, halimin kötülüğü haddi aşmış; amellerim beni aciz bırakmış, (heva ve heves) zincirlerim beni çökertmiş, uzun arzularım beni menfaatimden alıkoyup hapsetmiş ve dünya beni boş şeylerle aldatmış ve sürekli kötülüklere çeken nefsim, cinayeti ve müsamahakarlığımla beni aldatmış.

 

Ey Seyyidim! İzzetinin hakkına Senden istiyorum ki; amelimin kötülüğü, duamın kabulünü önlemesin ve bildiğin gizli sırlarımı açarak beni rezil etme; gizlice işlediğim kötü amelim ve davranışım, sürekli ihmalkarlığım ve cahilliğim, nefsani isteklerim ve gafletimin çokluğu yüzünden, beni cezalandırmada acele etme.

 

Allah'ım! İzzetin hakkına her durumda bana karşı merhametli ve bütün işlerimde rauf ol.

 

Mabudum, Rabbim! Senden başka kimim var ki, ondan, kötü durumumu gidermesini ve bu halime bakmasını dileyeyim.

 

Mabudum, Mevlam! Sen bana hükmettin; bense o hükümlerin hususunda nefsime uydum; bu konuda düşmanım (şeytan)'ın (günahları) tezyin etmesinden korkmadım; böylece beni istediği gibi aldattı ve alınyazısı da bu işte ona yardımcı oldu; işte bu başıma gelenlerden dolayı bazı sınırlarını aştım ve bazı emirlerine karşı çıktım; bütün bunlarda Sana hamd etmek benim vazifemdir.

 

(Amellerim dolayısıyla) Hakkımda yürütülen kaza ve kaderin ve beni yakalayan hüküm ve imtihanın karşısında gösterecek hiçbir mazeret ve bahanem yoktur.

 

Ey Rabbim! Kendimi ihmal edip işlediğim kusurlardan sonra; özür dileyerek, pişman ve perişanlık içerisinde affını ve mağfiretini ümit ederek, tövbe edip tekrar (Sana) yöneldim ve günahımı ikrar ve (suçluluğumu) itiraf ederek Senin huzuruna geldim.

 

İşlediğim günahlardan kaçacak bir mekan ve zor durumlarda sığınacak bir yer bulamıyorum; mazeretimi kabul edip beni sonsuz rahmetine dahil etmenden başka ümidim yok; o halde mazeretimi kabul eyle Ey Allah'ım ve perişanlığımın şiddetine acı (heva ve heves) zincirlerinden kurtar beni.

 

Rabbim! Bedenimin zayıf, derimin ince ve kemiklerimin hassas oluşuna acı.

 

Ey yaratılışımı gerçekleştirip beni yad eden, beni terbiye edip iyilik ve rızık veren; bağışının başlangıcı ve bana yaptığın geçmiş iyiliklerin hürmetine beni affeyle.

 

Ey Mabudum, Ey Seyyidim ve Rabbim! Vahdaniyetine inandıktan; marifetin bütün kalbimi doldurduktan; dilim zikrinle meşgul olduktan, muhabbetin içime işledikten, Rububiyet makamına boyun eğerek sadakatle (günahlarımı) itiraf edip, doğrulukla (Sana) dua ettikten sonra, beni cehennem ateşiyle azap etmen görülüp (inanılacak) şey mi?

 

Böyle birşey Senden uzaktır; Sen kendi yetiştirdiğin birisini zayi etmezsin; yakınlaştırdığın birisini kendinden uzaklaştırmazsın, barındırdığın birisini kovmazsın veya kendisine merhamet ettiğin kimseyi belalara teslim etmezsin. Sen bütün bunlardan yücesin.

 

Keşke bir bilseydim, Ey Seyyidim, Mabudum ve Mevlam! Azametin karşısında secdeye düşen yüzlere; sadakatle vahdaniyetine şahadet eden ve medh ile Sana şükür eden dillere; ilahlığını gerçekten itiraf eden kalplere, Senin marifetinle dolup taşan ve böylece huşuyla eğilen batınlara cehennem ateşini musallat eder misin? Ve itaat etmek üzere ibadet yerlerine koşan ve günahını itiraf ettiği halde Senden mağfiret dileyen uzuvları (azaba duçar eder misin?)

 

Senin hakkında böyle düşünülemez; Senin fazl-u keremin bize böyle tanıtılmamıştır Ey Kerem Sahibi, Ey Rabb!

 

Dünyanın azıcık bela ve cezası ve ondaki zorluklar karşısında benim tahammülsüzlüğümü Sen biliyorsun; halbuki dünyadaki bela ve zorlukların devamı az, tahammülü kolay ve süresi kısadır; o halde nasıl tahammül edeyim ahiretteki belaya; orada meydana gelecek büyük zorluk ve acılara?

 

Halbuki o belanın müddeti uzun ve süreklidir ve ehline bir hafifletme de olmaz.

Çünkü bu azap ancak, Senin intikam ve gazabından kaynaklanır.

 

Bu ise, göklerin ve yerin dayanamayacağı bir şey.

 

Ey Seyyidim! O zaman Senin güçsüz, zelil, hakir, muhtaç ve biçare bir kulun olan ben nasıl dayanabilirim.

 

Ey Mabudum, Rabbim, Seyydim ve Ey Mevlam! Hangi şeyden dolayı Sana şikayette bulunayım ve hangisi için ağlayıp sızlayayım? Azabın elem ve şiddetine mi? Yoksa belanın devamı ve süresinin uzunluğuna mı?

 

Eğer bana ceza çektirmek için düşmanların yanında yer verirsen ve bela ehliyle beni bir araya toplarsan, beni dostların ve velilerinden ayırırsan, Ey Mabudum, Ey Seyyidim, Mevlam ve Rabbim! Azabına tahammül edebilecek olsam bile, Senin ayrılığına nasıl dayanabilirim?

 

Diyelim ki, ateşinin hararetine dayandım, ama keremine nazar etmekten mahrum olmama nasıl sabredeyim?

 

Yahut affını ümit ettiğim halde ateşe nasıl gireyim?

 

İzzetin hakkına Ey Seyyidim ve Mevlam, sadakatle yemin ediyorum ki:

 

Eğer konuşmama izin verirsen, cehennem ehli arasında, ümitliler gibi sürekli dergahına yönelip inlerim; medet dileyenler gibi feryat edip yardım dilerim Senden ve birşeyini kaybedenler gibi ağlayıp sızlarım Sana ve Seni çağırıp "Neredesin Ey Müminlerin Velisi!" der dururum.

 

Ey ariflerin en yüce arzusu! Ey dileyenlerin imdadına yetişen! Ey sadık kalplerin dostu! Ve ey alemlerin ilahı! (Neredesin)?

 

Ey Mabudum! Münezzehsin sen. Ve ben sana hamt ediyorum.

 

Olacak şey mi, Sana karşı gelmesi yüzünden cehennemde tutulan, ve günahından ötürü onun azabını tadan, ve onun tabakaları arasında, işlediği suç ve cinayetten dolayı hapsedilen Müslüman bir kulunun sesini duyasın da affetmeyesin, oysa o kul, rahmetine göz diken biri gibi inlemekte, ve tevhit ehlinin diliyle Seni çağırmakta ve rububiyet makamını vasıta ederek Sana el açmada.

 

Ey Mevlam! O, Senin önceden yaptığın merhametini umduğu halde, nasıl azapta kalabilir? Ya da Senin ihsan ve merhametini ümit ettiği halde ateş nasıl onu incitebilir? Yahut Sen onun sesini işittiğin ve yerini gördüğün halde ateş nasıl onu yakabilir ? Ya da, Sen onun zaaf ve güçsüzlüğünü bildiğin halde cehennemin alevleri onu nasıl kuşatabilir? Ya da Sen onun sadakat ve doğruluğunu bildiğin halde, cehennemin tabakaları arasında nasıl kıvranıp kalır? Yahut, o, Seni "Ey Rabbim" diye çağırırken, cehennemin azap melekleri nasıl ona eziyet edebilir? Ya da cehennemden kurtulmak için Senin lütuf ve keremini dilediği halde onu nasıl orada bırakırsın?

 

Sen münezzehsin, hakkında bunlar düşünülemez; Senin fazlınla ilgili tanıtılan bunlar değildir ve bunlar Senin muvahhit insanlara yaptığın ihsan ve iyiliklere benzeyen şeyler de değildir.

 

Ben şüphesiz biliyorum ki, eğer inkarcılarını azabına hükmetmeseydin ve düşmanlarını ebedi azaba duçar etmeyi kararlaştırmasaydın, ateşi tamamıyla soğuk ve selamet ederdin ve onda hiç kimse yer almazdı.

 

Ama Sen, isimleri mukaddes olan! Cehennemi, insanların ve cinlerin kafirleriyle doldurmaya ve düşmanları orada ebedi olarak tutmaya yemin etmişsin.

 

Ve Sen, (Ey) medhi yüce olan! Evvelden beri söylemiş ve sürekli olarak nimet verip kerem ve ihsanda bulunmuşsun, buyurmuşsun ki: "Mümin olan bir kimse, fasık olan kimseyle bir olur mu? Hayır, onlar aynı olmazlar."

 

Mabudum, Seyyidim! Takdir ettiğin kudret hakkına, ve hükmedip kesinlik kazandırdığın kaza ve kaderine ki, kime takdir etsen galip gelirsin, bu gecede ve bu saatte benim işlediğim bütün suçları ve günahları ve gizlediğim bütün kötülükleri affet; yaptıktan sonra üzerini örttüğüm veya açığa çıkardığım, gizleyip veya aşikar ettiğim cahilliklerimi ve amelleri yazmakla görevli melekleri kaydetmelerine emrettiğin kötülüklerimi affet! Öyle melekler ki, benim yaptığım amelleri zaptedip korumakla görevlendirdiğin uzuvlarımla birlikte onları da bana gözetleyici yaptın ve kendin de bunların ardından gözetleyicim oldun ve onlara gizli kalan şeylere şahit oldun, rahmetinle gizledin ve fazlınla onları örttün ve indirdiğin her hayırdan ve gönderdiğin her ihsandan, yaydığın her iyilikten yahut dağıttığın her rızıktan, affettiğin günahlardan veya kapattığın hatalardan nasibimi arttırmanı diliyorum.

 

Ey Rabbim, Ey Rabbim, Ey Rabbim!

 

Ey Mabudum, Ey Seyyidim, Ey Mevlam ve Ey benim Sahibim!

 

Ey varlığımı elinde tutan!

 

Ey zorluk ve çaresizliğimi bilen!

 

Ey fakirlik ve yoksulluğumdan haberdar olan!

 

Ey Rabbim, Ey Rabbim, Ey Rabbim!

 

Hakkın, kudsiyetin, en yüce sıfatın ve ismin hürmetine Senden dileğim şudur: Gece ve gündüzden oluşan vakitlerimi zikrinle canlandır ve beni kendi hizmetinde tut ve amellerimi kendi indinde kabul buyur; öylesine ki, artık bütün amellerim ve zikirlerim tek zikir şekline dönüşsün ve bütün hallerim Senin hizmetinde geçsin.

 

Ey Seyyidim, Ey güvenip dayandığım ve Ey kendisine hallerimi sunduğum (Allah)!

 

Ey Rabbim, Ey Rabbim, Ey Rabbim!

 

Uzuvlarımı hizmetin için güçlendir; Sana yönelmemde kalbime güç ve sebat ver; Senden korkmada ve hizmetini sürdürmede bana öylesine bir ciddiyet ver ki, Sana kulluktaki yarış meydanlarında Sana doğru koşayım ve bu yolda mücadele verenler arasında yer alıp hızla Sana doğru geleyim ve Sana gönül verenler arasında Senin yakınlığına meyil edeyim ve ihlaslılar gibi Sana yakınlaşayım ve Senden yakin ehlinin korktuğu gibi korkayım ve indinde müminlerle bir araya geleyim.

 

Allah'ım! Bana kötülük yapmak isteyeni cezalandır; bana tuzak kuran kimseye tuzak kur ve beni, yanında en iyi pay alan ve Sana göre en yakın makama sahip olan ve Sana hususi yakınlığı olan kullarından eyle. Gerçekten bunlara erişmek, ancak Senin lütuf ve kereminle olur.

 

Cömertliğin hakkına bana cömert davran ve yüceliğin hakkına teveccüh eyle bana.

 

Rahmetin hakkına koru beni ve dilimi zikrine alıştır ve kalbimi, kendi muhabbetine bağlı kıl ve dualarımı iyi bir şekilde kabul etmekle beni minnettar eyle; yanılgılarımdan geç ve hatalarımı affet; muhakkak ki Sen, kullarının Sana ibadet etmelerine hükmettin; Sana dua etmelerini emredip, kabul etmeyi taahhüt ettin; o halde Ey Rabbim! Yüzümü Sana çevirdim ve ellerimi Sana açtım; izzetin hakkına duamı kabul eyle ve arzularıma ulaştır; fazlın ve kereminden ümidimi kesme; beni insan ve cinlerden oluşan düşmanlarımdan koru. Ey çabuk razı olan! Duadan başka bir şeye sahip değilim, affet beni; muhakkak ki Sen her istediğini yaparsın.

 

Ey ismi deva, zikri şifa ve itaati zenginlik olan! Sermayesi ümit ve silahı ağlamak olan bana merhamet eyle.

 

Ey nimetleri tamamlayıp yayan, ey zorlukları def eden! Ey karanlıklarda dehşete kapılanların nuru! Ey öğretilmeden bilen! Muhammed ve Ehli Beyt’ine salavat gönder ve bana da Sana yakışan şekilde muamele et.

 

Allah'ın rahmeti, Peygamber’ine ve O'nun soyundan gelen mübarek İmamlara olsun. Ve Allah'ın sonsuz selamı onların üzerine olsun.

 

 

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

+ نوشته شده در  Mon 8 Nov 2010ساعت 15:18  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  نظر بدهید

HZ. ALİ (A.S)’IN VEZİRLİĞİ (ÖNDERLİĞİ) VE HZ.RESULULLAH(S.A.A)’IN DUASI

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

 

 

Esma Binti Umeys şöyle diyor:

 

 

 

 ''Resulullah (s.a.a)'in Allah'ın huzurunda şöyle dua ettiğini duydum.''

 

 

 

اللهمّ إنّي أقول كما قال أخي موسى : اللهمّ اجعل لي وزيراً من أهلي أخي

 

 

عليّاَ ، اشدد به أزري و أشركه في أمري كي نسبّحك كثيراً و نذكرك كثيراً، إنّك

 

 

 كنت بنا بصيراً

 

 

''Allah'ım! Kardeşim Musa'nın söyleyip,istediği aynı şeyi Sen'den istiyorum.

 

Allah'ım! Benim için, hanedanımdan biri olan kardeşim Ali'yi (imam) kıl.O'nun

 

 vesilesiyle arkamı kuvvetlendir.O'nu işimde bana ortak kıl ki Sen'i daha çok

 

zikredip daha çok analım.Şüphesiz Sen herşeyimizi  görensin.''

 

 

 

KAYNAK:

 

تاريخ مدينة دمشق: ترجمه امام على عليه السلام ، 1 / 120 و 121، حديث 147، الدرّ المنثور: 5 / 566، الرياض النضره: 3 / 118.

 

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

+ نوشته شده در  Wed 20 Oct 2010ساعت 10:2  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  نظر بدهید

HZ.SADIK (A.S)’IN ZİLHİCCE AYININ 1.GÜNÜNDEN AREFE’NİN İKİNDİ VAKTİNE KADAR OKUDUĞU DUA

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

 

Birinci günden Arefe (dokuzuncu) gününün ikindi vaktine kadar sabah namazından sonra ve akşam namazından önce Şeyh Tusi ve Seyyit İbn Tavus'un İmam Sadık (a.s)'tan rivayet ettikleri şu dua okunur:

 

 

 

 

 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

عُتَقآئِكَ وَطُلَقآئِكَ مِنَ النّارِ وَالْفائِزينَ بِجَنَّتِكَ وَالنّاجينَ بِرَحْمَتِكَ

 

 

 

 

ANLAMI:

 

 

Allah'ım! Bugünler,diğer günlerden faziletli kıldığın ve üstün ettiğin,kendi lütfun ve rahmetinle beni onlara ulaştırdığın günlerdir.O halde kendi bereketlerinden bize indir ve bugünlerde bize nimetlerini artır.

 

 

Allah'ım! Senden diliyorum ki: Muhammed ve Ehlibeyt'ine rahmet eyle, bugünlerde bizi hidayet ,iffet, ihtiyaçsızlık yoluna, senin sevdiğin ve hoşnut olduğun şeyleri yapmaya yönelt.

 

 

Allah'ım! Senden diliyorum ey bütün şikayetlerin mercii, ey bütün fısıltıları duyan,ey bütün topluluklara tanık olan, ey bütün gizlileri bilen! Senden istiyorum ki:Muhammed (s.a.a)'e ve Ehlibeyt (a.s)'ine  rahmet eyle, bugünlerde bizlerden belayı gider, bugünlerde bizlerden duayı kabul et, bugünlerde bizleri güçlendir ve bize yardım et; Rabbimiz, bizi, senin sevdiğin ve hoşnut olduğun şeyleri yapmaya, sana, Resulüne ve senin velayet ehline itaatten ibaret olan bize farz kıldığın şeyleri yerine getirmeye muvaffak eyle.

 

 

Allah'ım! Ey merhametlilerin en merhametlisi; senden istiyorum ki: Muhammed (s.a.a)'e ve Ehlibeyt (a.s)'ine  rahmet eyle, bugünlerde bizlere rıza ve hoşnutluk makamı bağışla; doğrusu sen duayı duyansın; bugünlerde gökten indirdiğin hayır şerlerden bizi mahrum eyleme.Bizi günahlardan temizle, ey gayıpları çok iyi bilen; bugünlerde ebediyet yurdunu (cenneti) bize farz kıl. 

 

 

Allah'ım! Muhammed (s.a.a)'e ve Ehlibeyt (a.s)'ine  rahmet eyle,bugünlerde bizden bağışlamadığın bir günah, gidermediğin bir sıkıntı,ödemediğin bir borç,ulaştırmadığın bir gayıp, kolaylaştırmadığın veya reva etmediğin bir dünya ve ahiret inancı bırakma; doğrusu senin herşeye gücün yeter.

 

 

Allah'ım! Ey gizlileri bilen, ey gözyaşlarına merhamet eden, ey duaları kabul eden, ey yerlerin ve göklerin Rabbi, sesler kendisine karışmayan! Muhammed (s.a.a)'e ve Ehlibeyt (a.s)'ine  rahmet eyle,bugünlerden beni, ateşten kurtardıklarından,serbest bıraktıklarından, cennetine ulaşanlardan ve merhametinle kurtuluşa erenlerden eyle; ey merhametlilerin en merhametlisi; efendimiz Muhammed (s.a.a) ve onun bütün evlatlarına rahmet eyle.

 

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

 

 

 

 

 

+ نوشته شده در  Tue 19 Oct 2010ساعت 15:31  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  نظر بدهید

عبرات DUASI

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ يَا رَاحِمَ الْعَبَرَاتِ وَ يَا كَاشِفَ الزَّفَرَاتِ أَنْتَ الَّذِي تَقْشَعُ سِحَابَ الْمِحَنِ

 

وَ قَدْ أَمْسَتْ ثِقَالًا وَ تَجْلُو ضَبَابَ الْفِتَنِ وَ قَدْ سَحَبَتْ أَذْيَالًا وَ تَجْعَلُ زَرْعَهَا هَشِيماً وَ

 

بُنْيَانَهَا هَدِيماً وَ عِظَامَهَا رَمِيماً وَ تَرُدُّ الْمَغْلُوبَ غَالِباً وَ الْمَطْلُوبَ طَالِباً وَ الْمَقْهُورَ قَاهِراً وَ

 

الْمَقْدُورَ عَلَيْهِ قَادِراً فَكَمْ يَا إِلَهِي مِنْ عَبْدٍ نَادَاكَ رَبِّ إِنِّي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ فَفَتَحْتَ مِنْ

 

نَصْرِكَ لَهُ أَبْوابَ السَّماءِ بِماءٍ مُنْهَمِرٍ وَ فَجَّرْتَ لَهُ مِنْ عَوْنِكَ عُيُوناً فَالْتَقَى الْماءُ عَلى‏ أَمْرٍ

 

قَدْ قُدِرَ وَ حَمَلْتَهُ مِنْ كِفَايَتِكَ

 عَلى‏ ذاتِ أَلْواحٍ وَ دُسُرٍ يَا مَنْ إِذَا وَلَجَ الْعَبْدُ فِي لَيْلٍ مِنْ حَيْرَتِهِ بَهِيمٍ وَ لَمْ يَجِدْ لَهُ صَرِيخاً

 

 يُصْرِخُهُ مِنْ وَلِيٍّ حَمِيمٍ وَ جُدْ مِنْ مَعُونَتِكَ صَرِيخاً مُغِيثاً وَلِيّاً يَطْلُبُهُ حَثِيثاً يُنَجِّيهِ مِنْ ضِيقِ

 

 أَمْرِهِ وَ حَرَجِهِ وَ يُظْهِرُ لَهُ أَعْلَامَ فَرَجِهِ اللَّهُمَّ فَيَا مَنْ قُدْرَتُهُ قَاهِرَةٌ وَ نَقِمَاتُهُ قَاصِمَةٌ لِكُلِّ

 

جُبَارٍ دَامِغَةٌ لِكُلِّ كَفَوْرٍ خَتَّارٍ أَسْأَلُكَ نَظْرَةً مِنْ نَظَرَاتِكَ رَحِيمَةً تُجْلِي بِهَا ظُلْمَةً عَاكِفَةً

 

مُقِيمَةً فِي عَاهَةٍ جَفَّتْ مِنْهَا الضُّرُوعُ وَ تَلِفَتْ مِنْهَا الزُّرُوعُ وَ انْهَمَلَتْ مِنْ أَجْلِهَا الدُّمُوعُ وَ

 

اشْتَمَلَ لَهَا عَلَى الْقُلُوبِ الْيَأْسُ وَ جَرَتْ بِسَبَبِهَا الْأَنْفَاسُ إِلَهِي فَحِفْظاً حِفْظاً لِغَرَائِزَ

 

غَرْسُهَا وَ شِرْبُهَا بِيَدِ الرَّحْمَنِ وَ نَجَاتُهَا بِدُخُولِ الْجِنَانِ أَنْ تَكُونَ بِيَدِ الشَّيْطَانِ تُحَزُّ وَ

 

بِفَأْسِهِ تُقْطَعُ وَ تُجَزُّ إِلَهِي فَمَنْ أَوْلَى مِنْكَ بِأَنْ يَكُونَ عَنْ حَرِيمِكَ دَافِعاً وَ مَنْ أَجْدَرُ مِنْكَ

 

 بِأَنْ يَكُونَ عَنْ حِمَاكَ مَانِعاً إِلَهِي إِنَّ الْأَمْرَ قَدْ هَالَ فَهَوِّنْهُ وَ خَشُنَ فَأَلِنْهُ وَ إِنَّ الْقُلُوبَ

 

كَاعَتْ فَطَمِّنْهَا وَ النُّفُوسَ ارْتَاعَتْ فَسَكِّنْهَا إِلَهِي إِلَهِي تَدَارَكْ أَقْدَاماً زَلَّتْ وَ أَفْكَاراً فِي

 

 مَهَامِهِ الْحَيْرَةِ زَلَّتْ- إِنْ رَأَتْ جَبَرَكَ عَلَى كَسِيرِهَا وَ إِطْلَاقَكَ لِأَسِيرِهَا وَ إِجَارَتَكَ

 

لِمُسْتَجِيرِهَا أَجْحَفَ الضُّرُّ بِالْمَضْرُورِ وَ لَبَّى دَاعِيَهُ بِالْوَيْلِ وَ الثُّبُورِ فَهَلْ تَدَعُهُ يَا مَوْلَايَ

 

فَرِيسَةً لِلْبَلَاءِ وَ هُوَ لَكَ رَاجٍ أَمْ هَلْ يَخُوضُ لُجَّةَ الْغَمَّاءِ وَ هُوَ إِلَيْكَ لَاجٍ مَوْلَايَ إِنْ كُنْتُ لَا

 

أَشُقُّ عَلَى نَفْسِي فِي التُّقَى وَ لَا أَبْلُغُ فِي حَمْلِ أَعْبَاءِ الطَّاعَةِ مَبْلَغَ الرِّضَا وَ لَا أَنْتَظِمُ

 

فِي سِلْكِ قَوْمٍ رَفَضُوا الدُّنْيَا فَهُمْ خُمْصُ الْبُطُونِ مِنَ الطَّوَى ذُبُلُ الشِّفَاهِ مِنَ الظَّمَاءِ

 

عُمْشُ الْعُيُونِ مِنَ الْبُكَاءِ بَلْ أَتَيْتُكَ بِضَعْفٍ مِنَ الْعَمَلِ وَ ظَهْرٍ ثَقِيلٍ بِالْخَطَاءِ وَ الزَّلَلِ وَ نَفْسٍ

 

 لِلرَّاحَةِ مُعْتَادَةٍ وَ لِدَوَاعِي الشَّرِّ مُنْقَادَةٍ أَ فَمَا يَكْفِينِي يَا رَبِّ وَسِيلَةً إِلَيْكَ وَ ذَرِيعَةً لَدَيْكَ

 

أَنَّنِي لِأَوْلِيَاءِ دِينِكَ مُوَالٍ وَ فِي مَحَبَّتِهِمْ مُغَالٍ وَ لِجِلْبَابِ الْبَلَاءِ فِيهِمْ لَابِسٌ وَ لِكِتَابِ تَحَمُّلِ

 

 الْعَنَاءِ بِهِمْ دَارِسٌ أَ مَا يَكْفِينِي أَنْ أَرُوحَ فِيهِمْ مَظْلُوماً

 

 

وَ أَغْدُوَ مَكْظُوماً وَ أَقْضِيَ بَعْدَ هُمُومٍ هُمُوماً وَ بَعْدَ وُجُومٍ وُجُوماً أَ مَا عِنْدَكَ يَا مَوْلَايَ بِهَذِهِ

 

حُرْمَةٌ لَا تَضِيعُ وَ ذِمَّةٌ بِأَدْنَاهَا تَقْتَنِعُ فَلِمَ لَا تَمْنَعُنِي يَا رَبِّ وَ هَا أَنَا ذَا غَرِيقٌ وَ تَدَعُنِي هَكَذَا

 

 وَ أَنَا بِنَارِ عَدُوِّي حَرِيقٌ- مَوْلَايَ أَ تَجْعَلُ أَوْلِيَاءَكَ لِأَعْدَائِكَ طَرَائِدَ وَ لِمَكْرِهِمْ مَصَايِدَ وَ

 

تُقَلِّدُهُمْ مِنْ خَسْفِهِمْ قَلَائِدَ وَ أَنْتَ مَالِكُ نُفُوسِهِمْ لَوْ قَبَضْتَهَا جَمَدُوا وَ فِي قَبْضَتِكَ مَوَادُّ

 

أَنْفَاسِهِمْ لَوْ قَطَعْتَهَا خَمَدُوا فَمَا يَمْنَعُكَ يَا رَبِّ أَنْ تَكْشِفَ بَأْسَهُمْ وَ تَنْزِعَ عَنْهُمْ فِي

 

حِفْظِكَ لِبَاسَهُمْ وَ تُعْرِيَهُمْ مِنْ سَلَامَةٍ بِهَا فِي أَرْضِكَ يَسْرَحُونَ وَ فِي مَيَدَانِ الْبَغْيِ عَلَى

 

 عِبَادِكَ يَمْرَحُونَ إِلَهِي أَدْرِكْنِي وَ لَمَّا أَدْرَكَنِيَ الْغَرَقُ وَ تَدَارَكْنِي وَ لَمَّا غَيَّبَ شَمْسِيَ

 

الشَّفَقُ إِلَهِي كَمْ مِنْ خَائِفٍ الْتَجَأَ إِلَى سُلْطَانٍ فَآبَ عَنْهُ مَخُوفاً بِأَمْنٍ وَ أَمَانٍ أَ فَأَقْصِدُ

 

أَعْظَمَ مِنْ سُلْطَانِكَ سُلْطَاناً أَمْ أَوْسَعَ مِنْ إِحْسَانِكَ إِحْسَاناً أَمْ أَكْثَرَ [أَكْبَرَ] مِنِ اقْتِدَارِكَ

 

اقْتِدَاراً أَمْ أَكْرَمَ مِنِ انْتِصَارِكَ انْتِصَاراً مَا عُذْرِي إِلَهِي إِذَا حُرِمْتُ فِي حُسْنِ الْكِفَايَةِ نِائِلَكَ وَ

 

 أَنْتَ الَّذِي لَا يُخَيَّبُ آمِلُكَ وَ لَا يُرَدُّ سَائِلُكَ إِلَهِي إِلَهِي أَيْنَ رَحْمَتُكَ الَّتِي هِيَ نُصْرَةُ

 

الْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الْأَنَامِ وَ أَيْنَ أَيْنَ كِفَايَتُكَ الَّتِي هِيَ جُنَّةُ الْمُسْتَهْدِفِينَ لِجَوْرِ الْأَيَّامِ إِلَيَّ

 

إِلَيَّ بِهَا يَا رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ إِنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَ أَنْتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ مَوْلَايَ

 

 تَرَى تَحَيُّرِي فِي أَمْرِي وَ انْطَوَايَ عَلَى حُرْقَةِ قَلْبِي وَ حَرَارَةِ صَدْرِي فَجُدْ لِي يَا رَبِّ بِمَا

 

أَنْتَ أَهْلُهُ فَرَجاً وَ مَخْرَجاً وَ يَسِّرْ لِي نَحْوَ الْيُسْرِ لِي مَنْهَجاً وَ اجْعَلْ مَنْ يَنْصِبُ الْحِبَالَةَ

 

لِي لِيَصْرَعَنِي بِهَا صَرِيعاً فِيمَا مَكَرَ وَ مَنْ يَحْفِرُ لِيَ الْبِئْرَ لِيُوقِعَنِي فِيهَا وَاقِعاً فِيمَا حَفَرَ وَ

 

اصْرِفْ عَنِّي شَرَّهُ وَ مَكْرَهُ وَ فَسَادَهُ وَ ضُرَّهُ مَا تَصْرِفُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُتَّقِينَ- إِلَهِي عَبْدُكَ

 

عَبْدُكَ أَجِبْ دَعْوَتَهُ وَ ضَعِيفُكَ ضَعِيفُكَ فَرِّجْ غُمَّتَهُ فَقَدِ انْقَطَعَ بِهِ كُلُّ حَبْلٍ إِلَّا حَبْلُكَ وَ

 

تَقَلَّصَ عَنْهُ كُلُّ ظِلٍّ إِلَّا ظِلُّكَ مَوْلَايَ دَعْوَتِي هَذِهِ إِنْ رَدَدْتَهَا أَيْنَ تُصَادِفُ مَوْضِعَ الْإِجَابَةِ وَ

 

مَخِيلَتِي هَذِهِ إِنْ كَذَّبْتَهَا أَيْنَ تُلَاقِي مَوْضِعَ الْإِصَابَةِ فَلَا تَرْدُدْ [تَرُدَّ] عَنْ بَابِكَ مَنْ لَا يَعْرِفُ

 

غَيْرَهُ بَاباً وَ لَا تَمْنَعْ دُونَ جَنَابِكَ مَنْ لَا يَعْرِفُ سِوَاهُ جَنَاباً إِلَهِي إِنَّ وَجْهاً إِلَيْكَ بِرَغْبَتِهِ تَوَجَّهَ

 

 فَالرَّاغِبُ خَلِيقٌ بِأَنْ لَا تُخَيِّبَهُ وَ إِنَّ جَبِيناً لَدَيْكَ بِابْتِهَالِهِ سَجَدَ- حَقِيقٌ أَنْ يَبْلُغَ الْمُبْتَهِلُ مَا

 

 قَصَدَ وَ إِنَّ خَدّاً عِنْدَكَ لَدَيْكَ بِمَسْأَلَتِهِ تَعَفَّرَ جَدِيرٌ أَنْ يَفُوزَ السَّائِلُ بِمُرَادِهِ وَ يَظْفَرَ هَذَا

 

إِلَهِي تَعْفِيرُ خَدِّي وَ ابْتِهَالِي فِي مَسْأَلَتِكِ وَ جِدِّي فَلَقِّ رَغَبَاتِي بِرَحْمَتِكَ قَبُولًا وَ سَهِّلْ

 

إِلَيَّ طَلِبَاتِي بِرَأْفَتِكَ وُصُولًا وَ ذَلِّلْ لِي قُطُوفَ ثَمَرَةِ إِجَابَتِكَ تَذْلِيلًا إِلَهِي وَ إِذَا قَامَ ذُو حَاجَةٍ

 

 فِي حَاجَتِهِ شَفِيعاً فَوَجَدْتَهُ مُمْتَنِعَ النَّجَاحِ مُطِيعاً فَإِنِّي أَسْتَشْفِعُ إِلَيْكَ بِكَرَامَتِكَ وَ

 

الصَّفْوَةِ مِنْ أَنَامِكَ الَّذِينَ لَهُمْ أَنْشَأْتَ مَا يُقِلُّ وَ يُظِلُّ وَ نَزَّلْتَ مَا يَدِقُّ وَ يَجِلُّ أَتَقَرَّبُ إِلَيْكَ

 

بِأَوَّلِ مَنْ تَوَّجْتَهُ تَاجَ الْجَلَالَةِ- وَ أَحْلَلْتَهُ مِنَ الْفِطْرَةِ مَحَلَّ السُّلَالَةِ حُجَّتِكَ فِي خَلْقِكَ وَ

 

أَمِينِكَ عَلَى عِبَادِكَ مُحَمَّدٍ رَسُولِكَ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ آلِهِ وَ بِمَنْ جَعَلْتَهُ لِنُورِهِ مَغْرِباً

 

[مَغْرَماً] وَ عَنْ مَكْنُونِ سِرِّهِ مُعْرِباً سَيِّدِ الْأَوْصِيَاءِ وَ إِمَامِ الْأَتْقِيَاءِ يَعْسُوبِ الدِّينِ وَ قَائِدِ الْغُرِّ

 

 الْمُحَجَّلِينَ أَبِي الْأَئِمَّةِ الرَّاشِدِينَ عَلِيٍّ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ وَ أَتَقَرَّبُ إِلَيْكَ بِخِيَرَةِ الْأَخْيَارِ وَ أُمِّ

 

 الْأَنْوَارِ وَ الْإِنْسِيَّةِ الْحَوْرَاءِ الْبَتُولِ الْعَذْرَاءِ فَاطِمَةَ الزَّهْرَاءِ وَ بِقُرَّةِ عَيْنِ الرَّسُولِ وَ ثَمَرَتَيْ

 

فُؤَادِ الْبَتُولِ السَّيِّدَيْنِ الْإِمَامَيْنِ أَبِي مُحَمَّدٍ الْحَسَنِ وَ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ الْحُسَيْنِ وَ بِالسَّجَّادِ

 

 زَيْنِ الْعُبَّادِ ذِي الثَّفِنَاتِ رَاهِبِ الْعَرَبِ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ وَ بِالْإِمَامِ الْعَالِمِ وَ السَّيِّدِ الْحَاكِمِ

 

 النَّجْمِ الزَّاهِرِ وَ الْقَمَرِ الْبَاهِرِ مَوْلَايَ مُحَمَّدِ بْنِ عَلِيٍّ الْبَاقِرِ وَ بِالْإِمَامِ الصَّادِقِ مُبَيِّنِ

 

الْمُشْكِلَاتِ مُظْهِرِ الْحَقَائِقِ الْمُفْحِمِ بِحُجَّتِهِ كُلَّ نَاطِقٍ مُخْرِسِ أَلْسِنَةِ أَهْلِ الْجِدَالِ-

 

مُسَكِّنِ الشَّقَاشِقِ مَوْلَايَ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ الصَّادِقِ وَ بِالْإِمَامِ التَّقِيِّ وَ الْمُخْلِصِ الصَّفِيِّ وَ

 

 النُّورِ الْأَحْمَدِيِّ وَ النُّورِ الْأَنْوَرِ وَ الضِّيَاءِ الْأَزْهَرِ مَوْلَايَ مُوسَى بْنِ جَعْفَرٍ وَ بِالْإِمَامِ‏

 

 

الْمُرْتَضَى وَ السَّيْفِ الْمُنْتَضَى مَوْلَايَ عَلِيِّ بْنِ مُوسَى الرِّضَا وَ بِالْإِمَامِ الْأَمْجَدِ وَ الْبَابِ

 

الْأَقْصَدِ وَ الطَّرِيقِ الْأَرْشَدِ وَ الْعَالِمِ الْمُؤَيَّدِ يَنْبُوعِ الْحِكَمِ وَ مِصْبَاحِ الظُّلَمِ سَيِّدِ الْعَرَبِ وَ

 

الْعَجَمِ الْهَادِي إِلَى الرَّشَادِ وَ الْمُوَفَّقِ بِالتَّأْيِيدِ وَ السَّدَادِ مَوْلَانَا مُحَمَّدِ بْنِ عَلِيٍّ الْجَوَادِ وَ

 

 بِالْإِمَامِ مِنْحَةِ الْجَبَّارِ وَ وَالِدِ الْأَئِمَّةِ الْأَطْهَارِ عَلِيِّ بْنِ مُحَمَّدٍ الْمَوْلُودِ بِالْعَسْكَرِ الَّذِي حَذَّرَ

 

بِمَوَاعِظِهِ وَ أَنْذَرَ وَ بِالْإِمَامِ الْمُنَزَّهِ عَنِ الْمَآثِمِ الْمُطَهَّرِ مِنَ الْمَظَالِمِ الْحِبْرِ الْعَالِمِ بَدْرِ الظُّلَامِ

 

 وَ رَبِيعِ الْأَنَامِ التَّقِيِّ النَّقِيِّ الطَّاهِرِ الزَّكِيِّ مَوْلَايَ أَبِي مُحَمَّدٍ الْحَسَنِ بْنِ عَلِيٍّ الْعَسْكَرِيِّ

 

 وَ أَتَقَرَّبُ إِلَيْكَ بِالْحَفِيظِ الْعَلِيمِ الَّذِي جَعَلْتَهُ عَلَى خَزَائِنِ الْأَرْضِ وَ الْأَبِ الرَّحِيمِ الَّذِي

 

مَلَّكْتَهُ أَزِمَّةَ الْبَسْطِ وَ الْقَبْضِ صَاحِبِ النَّقِيبَةِ الْمَيْمُونَةِ وَ قَاصِفِ الشَّجَرَةِ الْمَلْعُونَةِ مُكَلِّمِ

 

 النَّاسِ فِي الْمَهْدِ وَ الدَّالِّ عَلَى مِنْهَاجِ الرُّشْدِ الْغَائِبِ عَنِ الْأَبْصَارِ الْحَاضِرِ فِي الْأَمْصَارِ

 

الْغَائِبِ عَنِ الْعُيُونِ الْحَاضِرِ فِي الْأَفْكَارِ بَقِيَّةِ الْأَخْيَارِ الْوَارِثِ لِذِي الْفَقَارِ الَّذِي يَظْهَرُ فِي

 

بَيْتِ اللَّهِ ذِي الْأَسْتَارِ الْعَالِمِ الْمُطَهَّرِ مُحَمَّدِ بْنِ الْحَسَنِ عَلَيْهِمْ أَفْضَلُ التَّحِيَّاتِ وَ أَعْظَمُ

 

 الْبَرَكَاتِ وَ أَتَمُّ الصَّلَوَاتِ اللَّهُمَّ فَهَؤُلَاءِ مَعَاقِلِي إِلَيْكَ فِي طَلِبَاتِي وَ سَائِلِي فَصَلِّ عَلَيْهِمْ

 

 صَلَاةً لَا يَعْرِفُ سِوَاكَ مَقَادِيرَهَا وَ لَا يَبْلُغُ كَثِيرُ الْخَلَائِقِ صَغِيرَهَا وَ كُنْ لِي بِهِمْ عِنْدَ

 

أَحْسَنِ ظَنِّي وَ حَقِّقْ لِي بِمَقَادِيرِكَ تَهْيِئَةَ التَّمَنِّي إِلَهِي لَا رُكْنَ لِي أَشَدُّ مِنْكَ فَآوِي إِلى

 

‏ رُكْنٍ شَدِيدٍ وَ لَا قَوْلَ لِي أَسَدُّ مِنْ دُعَائِكَ فَأَسْتَظْهِرُكَ بِقَوْلٍ سَدِيدٍ وَ لَا شَفِيعَ لِي إِلَيْكَ

 

أَوْجَهُ مِنْ هَؤُلَاءِ فَآتِيكَ بِشَفِيعٍ وَدِيدٍ فَهَلْ بَقِيَ يَا رَبِّ غَيْرُ أَنْ تُجِيبَ وَ تَرْحَمَ مِنِّي الْبُكَاءَ وَ

 

النَّحِيبَ يَا مَنْ لَا إِلَهَ سِوَاهُ يَا مَنْ يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذا دَعاهُ يَا رَاحِمَ عَبْرَةِ يَعْقُوبَ يَا كَاشِفَ

 

ضُرِّ أَيُّوبَ اغْفِرْ لِي وَ ارْحَمْنِي وَ انْصُرْنِي عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ وَ افْتَحْ لِي وَ أَنْتَ خَيْرُ

 

الْفاتِحِينَ يَا ذَا الْقُوَّةِ الْمَتِينَ يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِين‏

 

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

+ نوشته شده در  Mon 18 Oct 2010ساعت 11:43  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  نظر بدهید

ÇABUK KABUL OLUNAN DUA

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

 

 

‘’Beled’ul- Emin’’ kitabında İmam Musa Kazım (a.s)’dan bir dua rivayet edilmiş ve hakkında ‘’Şanı yüce  ve çabuk olunan duadır ‘’ denmiştir.O dua şöyledir:

 

 

 

‏اللَّهُمَّ إِنِّی أَطَعْتُكَ فِی أَحَبِّ الْأَشْیَاءِ إِلَیْكَ وَ هُوَ التَّوْحِیدُ وَ لَمْ أَعْصِكَ فِی

 

 

 أَبْغَضِ الْأَشْیَاءِ إِلَیْكَ وَ هُوَ الْكُفْرُ فَاغْفِرْ لِی مَا بَیْنَهُمَا یَا مَنْ إِلَیْهِ مَفَرِّی

 

 

 آمِنِّی مِمَّا فَزِعْتُ مِنْهُ إِلَیْكَ‏ اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِیَ الْكَثِیرَ مِنْ مَعَاصِیكَ وَ اقْبَلْ

 

 

مِنِّی الْیَسِیرَ مِنْ طَاعَتِكَ ‏یَا عُدَّتِی دُونَ الْعُدَدِ وَ یَا رَجَائِی وَ الْمُعْتَمَدَ وَ یَا

 

 

كَهْفِی وَ السَّنَدَ وَ یَا وَاحِدُ یَا أَحَدُ یَا قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ اللَّهُ الصَّمَدُ لَمْ یَلِدْ وَ لَمْ

 

 

 یُوْلَدْ وَ لَمْ یَكُنْ لَهُ كُفُواً أَحَدٌ أَسْأَلُكَ بِحَقِّ مَنِ اصْطَفَیْتَهُمْ مِنْ خَلْقِكَ وَ لَمْ

 

 

تَجْعَلْ فِی خَلْقِكَ مِثْلَهُمْ أَحَداًأَنْ تُصَلِّیَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ وَ تَفْعَلَ بِی مَا

 

 

 أَنْتَ أَهْلُهُ ‏اللَّهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُكَ بِالْوَحْدَانِیَّهِ الْكُبْرَى وَ الْمُحَمَّدِیَّهِ الْبَیْضَاءِ وَ

 

 

الْعَلَوِیَّهِ الْعُلْیَا ( الْعَلْیَاءِ )وَ بِجَمِیعِ مَا احْتَجَجْتَ بِهِ عَلَى عِبَادِكَ وَ بِالاِسْمِ

 

 

الَّذِی حَجَبْتَهُ عَنْ خَلْقِكَ فَلَمْ یَخْرُجْ مِنْكَ إِلاَّ إِلَیْكَ ‏صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ وَ

 

 

اجْعَلْ لِی مِنْ أَمْرِی فَرَجاً وَ مَخْرَجاًوَ ارْزُقْنِی مِنْ حَیْثُ أَحْتَسِبُ وَ مِنْ حَیْثُ

 

 

 لاَ أَحْتَسِبُ إِنَّكَ تَرْزُقُ مَنْ تَشَاءُ بِغَیْرِ حِسَاب

 

.

 

ANLAMI:

 

 

Allah'ım!Ben Sen'in yanında en sevimli şey olan tevhid konusunda sana itaat ettim ve en  gazap edilmiş şey olan küfür konusunda Sana karşı isyan etmedim.O halde bu ikisinin arasında tüm yaptıklarımı bağışla; ey kaçışım kendisine olan!Bana korktuğum herşeyden emniyet ve güven ver.

 

 

Allah'ım!Benim çok günahlarımı bağışla ve  en az itaatimi benden kabul buyur.Ey benim yegane hazırlığım, ey benim ümidim ve dayanağım.Ey benim sığınağım ve desteğim.Ey tek ve ey yegane olan; ey de ki: O Allah birdir; Allah sameddir (bütün varlıklar O'na muhtaç fakat O hiçbirşeye muhtaç değildir); kendisi doğurmamıştır ve doğrulmamıştır.Hiçbirşey O'nun dengi olmamıştır.Kulların arasından seçtiğin kimselerin hürmetine yaratışında hiç kimseyi kimsenin benzeri kılmamışsın, Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeyt (a.s)'ine salat et ve benim hakkımda sana layık olanı yap.

 

 

Allah'ım!Ben Sen'in yüce tevhidin Hz.Muhammed (s.a.a)'in nuru (parlak yüzü),Hz.Ali (a.s)'ın yüce makamı,yarattıkların üzerine hüccet kıldığın bütün şeylerin Sen'den ancak yine Sana gelen bütün kullarından gizlediğin ismin hürmetine, Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeyt (a.s)'ine salat eyle.Benim işimde çıkış ve kurtuluş ver; umduğum ve ummadığım yerden beni rızıklandır; Sen istediğine hesapsız rızık verensin.

 

 

Sonra hacetlerini iste.

 

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

+ نوشته شده در  Sun 17 Oct 2010ساعت 12:28  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  نظر بدهید

DERS ÇALIŞMA DUASI

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

 

 

 

اَللهُمَّ أخرِجني مِن ظُلُماتِ الوَهم 

 

           

  

 

 وَ أَکـرِمنـي بِنـــــــــورِ الفَهـم 

              

 

اَللهُمَّ افتَح عَلَينا أبوابَ رحمتِک   

         

 

 

       وَ انشُر عَلَينـا خزائــنَ علومِـک

                    

 

 

برحمتک يا أرحَمَ الـرّاحميـــن

 

 

 

ANLAMI:   

 

 

 

Allah'ım! Beni hayali karanlıklardan çıkar.

 

 

 

Bana, ilim ve anlama aydınlığından bahşet.

 

 

 

Allah'ım! Rahmet kapılarını yüzümüze aç.

 

 

 

 İlim hazinelerinden ümmetine dağıt.

 

 

 

Rahmetinle ey merhametlilerin en merhametlisi!

 

 

 

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

              

+ نوشته شده در  Thu 14 Oct 2010ساعت 23:59  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  نظر بدهید

ĞARİK DUASI

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

 

Çok yakında, kafanızda bir şüphe oluşacak.Elinizde ne bir bayrak görülecek ne de sizi hidayet edecek bir imam olacak.Sadece Ğarik Dua’sını okuyan kimseler, şüphelerden kurtulacak.Gaybet dönemi çok garip bir dönem.Her yönden fitne ve şüphe dalgaları vuruyor insana; kendine gelebilesin diye.Aynı uçsuz bucaksız bir okyanusun ortasında kaybolmuş gemidekiler gibi şaşkın ve sersem bir biçimde kanat çırpıyorsun?Acaba esir olur muyum? Acaba feryadıma yetişecek biri var mı? Acaba bu sığınacak yeri olmayan, sulara boğulmuş kişiyi kurtarmaya  kimse gelecek mi? Ama her zaman bir ümit kapısı vardır.Karanlıkların arasından bir nur ışıldayarak, seni kendi tarafına doğru çağırıyor  ve şöyle diyor: ‘’ Ey okyanusun fitnelerinde boğulmuş sen!Ey şüphelerin sersemleştirdiği kişi!Kurtuluşunu sadece benden iste.‘’

 

( Yukarda anlatılanlar, İmam Sadık (a.s)’ın hadisine bir girişti.)

 

İmam Sadık (a.s)’ın yaranlarından Abdullah b.Senan şöyle rivayet ediyor: ‘’Bir gün İmam Sadık (a.s) bizlere hitapla şöyle buyurdular: ‘’ Çok yakında, kafanızda şüphe oluşacak.Elinizde ne bir bayrak görülecek ne de sizi hidayet edecek bir imam olacak. Sadece Ğarik Dua’sını okuyan kimseler, şüphelerden kurtulacak.’’

 

‘’Ğarik Dua’sı nasıl bir duadır?’’ diye sordum.

 

 

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdular:

 

 ‘’ يا الله يا رَحمنُ يا رحيمُ يا مُقَلِّبَ القُلُوبِ ثبِّت قَلبِي عَلي دِينكَ ‘’

 

‘’Ey Rahman ve Rahim olan Allah’ım! Ey kalpleri değiştiren! Benim kalbimi dininde sabit kıl.’’

 

Gelin,ellerimizi semaya kaldırıp,Allah’tan ,hüccetinin zuhurunu kalbimizde gerçekleştirip ,sırat köprüsünde sabit kılmasını ve Ahir Zaman fitne ve şüphelerinden korumasını isteyelim.

 

KAYNAK:

 

 

 Mov'ud Aylık Dergisi 79.Sayı

 

DİPNOT:

 

1.صدوق، محمّد بن علي بن حسين، كمال الدّين و تمام النعمة، ج 2، ص 512

 

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

 

+ نوشته شده در  Thu 14 Oct 2010ساعت 9:3  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  نظر بدهید

YOLCULUK DUASI VE ADABI

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

 

İnsan yolculuğa öıkmadan önce gusletmesi, sonra ailesini yanına toplayarak iki rekat namaz kılması ve Allah'tan kendisi için hayır dilemesi, Ayet'el-Kürsü okuması, Allah'a hamd ve şükretmesi,Resulullah (s.a.a) ve Ehlibeyt (a.s)'a salat etmesi ve peşinden de şöyle demesi iyidir:

 

 

اَللّهُمَّ اِنّى اَسْتَوْدِعُكَ الْیَوْمَ

 

 

نَفْسِى وَ اَهْلى وَ مالى وَ وُلْدى وَ مَنْ كانَ مِنّى بِسَبیلٍ الشّاهِدَ مِنْهُمْ وَالْغآئِبَ

 

 

اَللّهُمَّ احْفَظْنا بِحِفْظِ الاِْیْمانِ وَاحْفَظْ عَلَیْنا

 

 

اَللّهُمَّ اجْعَلْنا فى رَحْمَتِكَ وَلا تَسْلُبْنا فَضْلَكَ اِنّا اِلَیْكَ راغِبُونَ

 

 

اَللّهُمَّ اِنّا نَعُوذُ بِكَ مِنْ وَعْثآءِ السَّفَرِ وَ كابَةِ الْمُنْقَلَبِ وَ سُوَّءِ الْمَنْظَرِ فِى الاْهْلِ وَالْمالِ وَالْوَلَدِ فِى الدُّنْیا وَالاْخِرَةِ

 

 

اَللّهُمَّ اِنّى اَتَوَجَّهُ اِلَیْكَ هذَا التَّوَجُّهَ طَلَباً لِمَرْضاتِكَ وَ تَقَرُّباً اِلَیْكَ

 

 

[اَللّهُمَّ] فَبَلِّغْنى ما اُؤَمِّلُهُ وَ اَرْجُوهُ فیكَ وَفى اَوْلِیآئِكَ

 

 

یا اَرْحَمَ الرّاحِمینَ .

 

 

 

ANLAMI:

 

 

Allah'ım! Bugün ben kendimi,ailemi,malımı,evlatlarımı ve benimle bir bağlantısı olanları  -ister hazır olsunlar ister gayıp- sana emanet ediyorum.

 

 

Allah'ım! Bizi iman korumasıyla koru; bizi koru.

 

 

Allah'ım! Bizi kendi rahmetinde kıl;fazlını bizden esirgeme; bizler sana rağbet edicileriz.

 

 

Allah'ım! Yolculuğun zorluğundan ve dönüşte üzüntülü olmaktan,dünya ve ahirette ailemde, malımda, evlatlarımda kötü bir manzarayla karşılaşmaktan sana sığınıyoruz.

 

 

Allah'ım! Ben senin rızanı taleb etmek ve sana yaklaşmak için sana yöneliyorum; o halde arzuladığım, senden ve evliyandan umduğum şeyi bana ulaştır; ey merhametlilerin en merhametlisi!

 

 

Sonra ailesiyle vedalaşması ve yerinden kalkarak evin kapısında durması, Hz.Fatıma (s.a)'nın tesbih zikrini okuması, Fatiha Suresini ön, sağ ve sol tarafına okuması ve yine Ayet'el-Kürsi'yi üç tarafına okuması ve peşinden şöyle demesi iyidir:

 

 

اَللّهُمَّ اِلَیْكَ وَجَّهْتُ وَجْهى

 

 

وَ عَلَیْكَ خَلَّفْتُ اَهْلى وَ مالى وَ ما خَوَّلْتَنى وَ قَدْ وَثِقْتُ بِكَ فَلا

 

 

تُخَیِّبْنى یا مَنْ لا یُخَیِّبُ مَنْ اَرادَهُ وَلا یُضَیِّعُ مَنْ حَفِظَهُ اَللّهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَ الِهِ

 

 

وَاحْفَظْنى فیما غِبْتُ عَنْهُ وَلا تَكِلْنى اِلى نَفْسى

 

 

یا اَرْحَمَ الرّاحِمینَ اَلدُّعاءَ

 

 

ANLAMI:

 

 

Allah'ım! Yüzümü sana çevirdim, geriye ailemi, malımı ve bana verdiğin şeyleri bıraktım, sana güvendim; o halde ümidimi kesme; ey kendisini amaçlayanın ümidini kesmeyen ve koruduğunu zayi etmeyen!

 

 

Allah'ım! Muhammed ve Ehlibeyt'ine rahmet eyle.Kendisinden gayıp olduğum şeyden beni koru ve beni kendi başıma bırakma; ey merhametlilerin en merhametlisi!

 

 

Daha sonra onbir defa İhlas suresini, bir defa Kadir suresini,Ayet'el Kürsi, Nas ve Felak suresini okuyup sadaka vermelidir.Artık yolculuğa çıkabilir.

 

 

KAYNAK:

 

 

Mefatih'ul Cinan

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM 

 

+ نوشته شده در  Wed 13 Oct 2010ساعت 11:53  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  نظر بدهید

AŞERAT DUASININ ARAPÇASI

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

 

 

سُبْحانَ اللّهِ وَالْحَمْدُ لِلّهِ وَ لا اِلهَ اِلا اللّهُ وَ اللّهُ اَکبَرُ وَ لا حَوْلَ ولا قُوَّهَ إلاّ


 

بِاللّهِ الْعَلِىِّ الْعَظِیمِ سُبْحانَ اللّهِ آناءَ اللَّیْلِ وَ اَطْرافَ النَّهارِ سُبْحانَ اللّهِ


 

 

بِالْغُدُوِّ وَالآصالِ سُبْحانَ اللّهِ بِالْعَشِىِّ وَالاِْبکارِ سُبْحانَ اللّهِ حینَ


 

تُمْسُونَ وَحینَ تُصْبِحُونَ وَ لَهُ الْحَمْدُ فِى السَّمواتِ وَالاْرْضِ


 

وَ عَشِیّاً وَ حینَ تُظْهِرُونَ یُخْرِجُ الْحَىَّ مِنَ الْمَیِّتِ وَ یُخْرِجُ الْمَیِّتَ مِنَ


 

الْحَىِّ وَ یُحْیىِ الاْرْضِ بَعْدَ مَوْتِها وَ کَذلِکَ تُخْرَجُونَ سُبْحانَ رَبِّکَ


 

رَبِّ الْعِزَّهِ عَمّا یَصِفُونَ وَ سَلامٌ عَلَى المُرْسَلینَ وَالْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ


 

الْعالَمِینَ سُبْحانَ ذِى المُلْکِ وَالْمَلَکُوتِ سُبْحانَ ذِى الْعِزَّهِ

 

وَالْجَبَرُوتِ سُبْحَانَ ذِى الْکِبْرِیاَّءِ وَالْعَظَمَهِ الْمَلِکِ الْحَقِّ الْمُهَیْمِنِ [الْمُبینِ]

 

الْقُدُّوسِ سُبْحانَ اللّهِ الْمَلِکِ الْحَىِّ الَّذِى لا یَمُوتُ سُبْحانَ اللّهِ الْمَلِکِ

 


 

 

الْحَىِّ الْقُدُّوسِ سُبْحانَ الْقاَّئِمِ الْدّآئِمِ سُبْحانَ الْدّآئِمِ القاَّئِمِ سُبحَانَ


 

رَبِّىَ الْعَظیِمِ سُبْحانَ رَبِّىَ الاْعْلى سُبْحانَ الْحَىِّ القَیُّومِ سُبْحانَ

 

الْعَلِىِّ الاْعْلى سُبْحانَهُ وَ تَعالى سُبُّوحٌ قُدُّوسٌ رَبُّنا وَ رَبُّ الْمَلاَّئِکَهِ


 

وَالرُّوحِ سُبْحانَ الدّآئِمِ غَیْرِ الْغافِلِ سُبْحانَ الْعالِمِ بِغَیْرِ تَعْلِیمٍ

 

سُبْحانَ خالِقِ ما یُرى و مَا لایُرى سُبْحانَ الَّذى یُدْرِکُ الاْبْصارَ وَ لا


 

تُدْرِکُهُ الاْبْصارُ وَ هُوَ اللَّطیفُ الْخَبِیرُ اَللّهُمَّ إنّى اَصْبَحْتُ مِنْکَ فى


 

نِعْمَهٍ وَ خَیْرٍ وَ بَرَکَهٍ وَ عافِیَهٍ فَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ وَ اَتْمِمْ عَلَىَّ

 

نِعْمَتَکَ وَ خَیْرَکَ وَ بَرَکاتِکَ وَعافِیَتِکَ بِنَجاهٍ مِنَ الْنّارِ وَارْزُقْنِى


 

شُکْرَکَ وَ عافِیَتَکَ وَ فَضْلَکَ وَ کَرامَتَکَ اَبَداً ما اَبْقَیْتَنِى اَللّهُمَّ بِنُورِکَ

 

اهْتَدَیْتُ وَ بِفَضْلِکَ اسْتَغْنَیْتُ وَ بِنِعْمَتِکَ اَصْبَحْتُ وَ اَمْسَیْتُ اَللّهُمَّ

 

اِنّى اُشْهِدُکَ وَ کَفى بِکَ شَهِیدا وَاُشْهِدُ مَلاَّئِکَتَکَ و اَنْبِی اَّئَکَ وَ رُسُلَکَ


 

وَ حَمَلَهَ عَرْشِکَ وَ سُکّانَ سَماواتِکَ وَ اَرْضِکَ وَ جَمیعَ خَلْقِکَ بِاَنَّکَ


 

اَنْتَ اللّهُ لا اِلهَ إلاّ اَنْتَ وَحْدَکَ لا شَرِیکَ لَکَ و اَنَّ مُحَمَّدا صَلَّى اللّهُ


 

عَلَیْهِ وَ آلِهِ عَبْدُکَ وَ رَسُولُکَ وَ اَنَّکَ عَلى کُلِّشَىءٍ قَدِیرٌ تُحْیى


 

وَ تُمیتُ وَ تُمیتُ وَ تُحْیى وَ اَشْهَدُ اَنَّ الْجَنَّهَ حَقُّ وَ اَنَّ الْنّارَ حَقُّ وَ


 

النُّشُورَ حَقُّ وَالْسَّاعَهَ آتِیَهٌ لا رَیْبَ فیهَا وَ اَنَّ اللّهَ یَبْعَثُ مَنْ فِى


 

القُبُورِ وَ اَشْهَدُ اَنَّ عَلِىَّ بْنَ اَبیطالِبٍ اَمیرُ الْمُؤْمِنینَ حَقّا حَقّا وَ اَنَّ


 

الاْئِمَّهَ مِنْ وُلْدِهِ هُمُ الاْئمَّهُ الهُداهُ الْمَهْدِیُّونَ غَیْرُ الضّآلّینَ وَ لاَ

 

الُمُضِلِّینَ وَ اَنَّهُمْ اَوْلِیاَّئُکَ الْمُصْطَفَوْنَ وَ حِزْبُکَ الْغالِبُونَ وَ صِفْوَتُکَ


 

وَ خِیَرَتُکَ مِنْ خَلْقِکَ وَ نُجَباَّئُکَ الَّذِینَ انْتَجَبْتَهُمْ لِدینِکَ

 

وَاخْتَصَصْتَهُمْ مِنْ خَلْقِکَ واصْطَفْیَتَهُمْ عَلى عِبادِکَ وَ جَعَلْتَهُمْ حُجَّهً

 


 

 

عَلَى العالَمینَ صَلَواتُکَ عَلَیْهِمْ والسَّلامُ وَ رَحْمهُ اللّهِ وَ بَرَکاتُهُ


 

اَللّهُمَّ اکْتُبْ لى هذِهِ الشَّهادَهَ عِنْدَکَ حَتّى تُلِقِّنَنیها یَوْمَ الْقِیمَهِ

 

وَ اَنْتَ عَنّى راضٍ اِنَّکَ عَلى ما تَشاَّءُ قَدیرٌ اَللّهُمَّ لَکَ الْحَمدُ حَمْدا

 


 

 

یَصْعَدُ اَوَّلُهُ وَ لا یَنْفَدُ آخِرُهُ اَللّهُمَّ لَکَ الْحَمدُ حَمْدا تَضَعُ لَکَ السَّماَّءُ

 


 

 

کَنَفَیْها وَ تُسَبِّحُ لَکَ الاْرْضُ وَ مَنْ عَلَیْها اَللّهُمَّ لَکَ الْحَمْدُ حَمْداً

 


 

 

سَرْمَداً اَبَداً لاَ انْقِطاعَ لَهُ وَ لا نَفادَ وَ لَکَ یَنْبَغى وَ اِلَیْکَ یَنْتَهى فِىَّ

 

وَ عَلَىَّ وَلَدَىَّ وَ مَعى وَ قَبْلى وَ بَعْدى وَ اَمامِى وَ فَوْقى وَ تَحْتى


 

وَ اِذا مِتُّ وَ بَقیتُ فَرْداً وَحیدا ثُمَّ فَنیتُ وَ لَکَ الْحَمْدُ اِذا نُشِرْتُ


 

وَ بُعِثْتُ یا مَوْلاىَ اَللّهُمَّ وَ لَکَ الْحَمْدُ وَ لَکَ الشُّکْرُ بِجَمیعِ مَحامِدِکَ


 

کُلِّها عَلى جَمیعِ نَعْماَّئِکَ کُلِّها حَتّى یَنْتَهِىَ الْحَمْدُ اِلى ما تُحِبُّ رَبَّنا

 

وَ تَرْضى اَللّهُمَّ لَکَ الْحَمْدُ عَلى کُلِّ اَکْلَهٍ وَ شَربَهٍ وَ بَطْشَهٍ وَ قَبْضَهٍ

 


 

 

وَ بَسْطَهٍ وَ فى کُلِّ مَوْضِعِ شَعْرَهٍ اَللّهُمَّ لَکَ الْحَمْدُ حَمْدا خالِداً مَعَ


 

خُلُودِکَ و لَکَ الْحَمْدُ حَمْداً لا مُنْتَهى لَهُ دُونَ عِلْمِکَ وَ لَکَ الْحَمْدُ


 

حَمْدا لا اَمَدَ لَهُ دُونَ مَشِیَّتِکَ وَ لَکَ الْحَمْدُ حَمْدا لا اَجْرَ لِقآئِلِهِ اِلاّ


 

رِضاکَ وَ لَکَ الْحَمْدُ عَلى حِلْمِکَ بَعْدَ عِلْمِکَ وَ لَکَ الْحَمْدُ عَلى عَفِْوکَ


 

بَعْدَ قُدرَتِکَ وَ لَکَ الْحَمْدُ باعِثَ الْحَمْدِ وَ لَکَ الْحَمْدُ وارِثَ الْحَمْدِ

 


 

 

و لَکَ الْحَمْدُ بَدیعَ الْحَمْدِ وَ لَکَ الْحَمْدُ مُنْتَهَى الْحَمْدِ وَ لَکَ الحَمْدُ مُبتَدِعَ


 

الْحَمْدِ وَ لَکَ الْحَمْدُ مُشْتَرِىَ الْحَمْدِ وَ لَکَ الْحَمْدُ وَ لِىَّ الْحَمْدِ وَ لَکَ


 

الْحَمْدُ قَدیمَ الْحَمْدِ وَ لَکَ الْحَمْدُ صادِقَ الْوَعْدِ وَ فِىَّ الْعَهْدِ عَزیزَ


 

الجُنْدِ قاَّئِمَ الْمَجْدِ وَ لَکَ الْحَمْدُ رَفیعَ الدَّرَجاتِ مُجیبَ الدَّعَواتِ


 

مُنزِلَ الاْیاتِ مِنْ فَوْقِ سَبْعِ سَمواتٍ عَظیمَ الْبَرَکاتِ مُخْرِجَ النُّورِ

 


 


مِنَ الظُّلُماتِ ومُخْرِجَ مَنْ فِى الظُّلُماتِ اِلىَ النُّورِ مُبَدِّلَ السَّیِّئاتِ


 

حَسَناتٍ وَ جاعِلَ الْحَسَناتِ دَرَجاتٍ اَللّهُمَّ لَکَ الْحَمْدُ غافِرَ الذَّنْبِ


 

وَ قابِلَ التَّوْبِ شَدیدِ الْعِقابِ ذَاالطَّوْلِ لا اِلهَ الاّ اَنْتَ اِلَیْکَ الْمَصیرُ

 

اَللّهُمَّ لَکَ الْحَمْدُ فِى الَّلیْلِ اِذا یَغْشى وَ لَکَ الْحَمْدُ فِى النَّهارِ اِذا


 

تَجَلّى وَ لَکَ الْحَمْدُ فِى الاْخِرَهِ وَ الاُْولى وَ لَکَ الْحَمْدُ عَدَدَ کُلِّ نَجْمٍ


 

وَ مَلَکٍ فِى السَّماَّءِ وَ لَکَ الْحَمْدُ عَدَدَ الثَّرى وَالْحَصى وَالنَّوى وَلَکَ


 

الْحَمْدُ عَدَدَ ما فى جَوِّ السَّماَّءِ وَ لَکَ الْحَمْدُ عَدَدَ ما فى جَوْفِ

 

الاَرْضِ وَ لَکَ الْحَمْدُ عَدَدَ اَوْزانِ مِیاهِ الْبِحارِ وَ لَکَ الْحَمْدُ عَدَدَ


 

اَوْراقِ الاْشْجارِ وَ لَکَ الْحَمْدُ عَدَدَ ما عَلى وَجْهِ الاْرْضِ وَ لَکَ

 

اَلْحَمْدُ عَدَدَ ما اَحْصى کِتابُکَ وَ لَکَ الْحَمْدُ عَدَدَ ما اَحاطَ بِهِ عِلْمُکَ

 


 

 

وَ لَکَ الْحَمْدُ عَدَدَ الاِْنْسِ وَالْجِنِّ وَالْهَوامِّ وَالطَّیْرِ وَالْبَهاَّئِمِ والسِّباعِ


 

حَمْداً کَثیرا طَیِّباً مُبارکاً فِیهِ کَما تُحِبُّ رَبَّنا وَ تَرْضى وَ کَما یَنْبَغى


 

لِکَرَمِ وَجْهِکَ وَعِزِّ جَلالِکَ

 

10 defa şöyle söyle


 

لا اِلهَ اِلا اللّهُ وَحْدَهُ لا شَریکَ لَهُ لَهُ الْمُلْکُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ اللَّطیفُ الْخَبیرُ


 

10 defa


 

لا اِلهَ اِلا اللّهُ وَحْدَهُ لا شَریکَ لَهُ لَهُ الْمُلْکُ وَ لَهُ الْحَمْدُ یُحْیى وَ یُمیتُ


 


وَ یُمیتُ وَ یُحْیى وَ هُوَ حَىُّ لا یَمُوتُ بِیَدِهِ الْخَیْرُ وَ هُوَ عَلى کُلِّشَىءٍ قَدیرٌ


 


10 defa


 

 

اَسْتَغْفِرُ اللّهَ الَّذِى لا اِلهَ اِلاّ هُوَ الْحَىُّ الْقَیُّومُ وَاَتُوبُ اِلَیْهِ


 

10 defa


 


یا اَللّهُ یا اَللّهُ

 

 

 10 defa


 

یا رَحْمنُ یا رَحْمنُ 

 

 

10 defa


 

 رَحیمُ یا رَحیمُ

 


 

10 defa


 

یا بَدیعَ السَّمواتِ وَالاْرْضِ

 

10 defa


 

یا ذَاالْجَلالِ وَالاِْکْرامِ


 

10 defa


 

یا حَنّانُ یا مَنّانُ 

 

10 defa


 

 یا حىُّ یا قَیُّومُ


 

10 defa



 

یا حَىُّ لا اِلهَ اِلاّ اَنْتَ 

 

10 defa


 

 یا اَللّهُ یا لا اِلهَ اِلاّ اَنْتَ


 

 

10 defa



 

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِیمِ

 

10 defa


 

  اَللّهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ


 

10 defa



 

اَللّهُمَّ افْعَلْ بى ما اَنْتَ اَهْلُهُ

 

10 defa

 

امینَ امینَ

 

10 defa


 

 قُلْ هُوَ اللّهُ اَحَدٌ

 


 

اَللّهُمَّ اصنَعْ بى ما اَنتَ اَهْلُهُ وَ لا تَصْنَعْ بى ما اَنَا اَهْلُهُ

 


 


فَاِنَّکَ اَهْلُ التَّقْوى وَ اَهْلُ الْمَغْفِرَهِ وَ اَنَا اَهْلُ الذُّنُوبِ وَالْخَطایا

 


 

 

فَارْحَمْنى یا مَوْلاىَ وَ اَنْتَ اَرْحَمُ الرّاحِمینَ


 

10 defa

 


لاحَوْلَ وَ لاقُوَّهَ اِلاّبِاللّهِ تَوَکَّلْتُ عَلَى الْحَىِّ الَّذى لا یَمُوتُ وَالْحَمْدُلِلّهِ


 

 

الَّذى لَمْ یَتَّخِذْ وَلَداً وَلَمْ یَکُنْ لَهُ شَریکٌ فى الْمُلْکِ وَ لَمْ یَکُنْ لَهُ

 


 


وَلِىُّ مِنَ الذُّلِّ وَکَبِّرْهُ تَکْبیراً



ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM


+ نوشته شده در  Mon 11 Oct 2010ساعت 12:27  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  نظر بدهید

Aşerat Duası

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

 Aşerat Duası 

 

 

Aşerat duası çok muteber dualardan biridir.Bu duanın nüshaları arasında ihtilaf vardır. Biz onu Şeyh’in “Misbah” kitabından aktarıyoruz.Bu duayı her sabah ve akşam üzeri okumak müstehaptır; fakat bu duanın faziletli zamanı Cuma günü ikindi vaktinden sonradır.



“Bismillahirrahmanirrahim

 



Allah münezzehtir, hamd Allah’a mahsustur, Allah’tan başka ilah yoktur, Allah vasfedilmeyecek kadar yücedir; güç ve kuvvet ancak ulu ve yüce Allah’tandır.Allah’ı tenzih ediyorum gece saatlerinde ve gündüz uçlarında (başlangıçlarında). Allah’ı tenzih ediyorum sabah ve ikindi vakitlerinde; Allah’ı tenzih ediyorum akşam ve sabahın ilk vakitlerinde. Allah’ı tenzih ediyorum -kullar- akşamlayınca ve sabahlayınca.Göklerde, yerde, gece vakti ve gün ortaya varınca bütün hamdlar Allah’a mahsustur. Ölüden diriyi ve diriden ölüyü çıkarır; yeryüzünü ölümünden sonra diriltir;aynı şekilde siz de -ölümden sonra kabirlerinizden dışarı- çıkacaksınız (dirileceksiniz).

İzzet sahibi Rabbin kulların vasfettikleri her şeyden münezzehtir. Selam olsun elçilere; bütün hamdlar alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Münezzehtir saltanat ve melekut sahibi, münezzehtir izzet ve iktidar sahibi, münezzehtir kibriya ve azamet sahibi, gerçek sultan ve mukaddes -Allah-, münezzehtir hiçbir zaman ölmeyecek olan, diri ve saltanat sahibi Allah, münezzehtir mukaddes, diri ve mutlak malik olan Allah, münezzehtir kaim ve ebedi -Allah-, münezzehtir ebedi ve kaim -yüce Allah- , münezzehtir benim yüce Rabbim, münezzehtir benim ulu Rabbim, münezzehtir diri ve kayyım -Allah-, münezzehtir en yüce makama sahip olan -Allah-, münezzehtir, yücedir, çok münezzehtir, mukaddes ve tertemizdir bizim, meleklerin ve ryuhun Rabbi olan Allah, münezzehtir gafil olmayan sürekli -Allah-, münezzehtir öğrenmeden bilen -olan Allah-, münezzehtir görünen ve görünmeyen şeylerin yaratıcısı, münezzehtir kulları göre ve kulların gözleri kendisini görmeyen -Allah-; o Latif ve bilendir.

Allah’ım! Ben senin lütfunla nimet, hayır, bereket ve afiyet içerisinde akşamı sabahladım. O halde Muhammed ve Ehlibeyt’ine salat eyle, beni cehennem ateşinden kurtararak bana nimetini, hayrını, bereketlerini ve afiyetini tamamla; beni şükrün, afiyetin, lütfun ve yaşattığın sürece ebedi bağışınla beni rızıklandır.

Allah’ım! Ben senin nurun vesilesiyle hidayet buldum, lütfunla zenginleştim, nimetinle sabahlayıp akşamladım.

Allah’ım! Ben seni şahid tutuyorum ve senin şahitliğin de yeter; senin meleklerini, peygamberlerini, elçilerini, arşının hamillerini, göklerinde ve yerde sükunet edenleri ve senin bütün yarattıklarını şuna şahid tutuyorum: Sen Allah’sın; senden başka ilah yoktur, teksin, ortağın yoktur senin; Muhammed -Allah’ın selamı onun ve Ehlibeytinin üzerine olsun- senin kulun ve elçindir ve senin her şeye gücün yeter; diriltir ve öldürürsün, öldürür ve diriltirsin sen.

Şehadet ederim ki cennet haktır, cehennem haktır, ölümden sonra dirilmek, kıyamet haktır, onda hiçbir şüphe yoktur ve -şehadet ederim ki- Allah kabirde olanları diriltecektir. Şehadet ederim ki, Emirul-Müminin Ali b. Ebu Talib hak üzeredir; onun soyundan gelen imamlar halkı hidayet eden ve hidayet olunan imamlardır, sapmış ve saptıran imamlar değillerdir; onlar senin seçkin velilerindirler, senin galip ve fatih hizbindirler; insanlar arasından halis kıldığın ve seçtiğin kişilerdir onlar; kendi dinin için seçtiğin ve halk arasından halis kıldığın, kulların üzerine seçtiğin, alemlere hüccet ettiğin kişilerdir; salavatın onların üzerine olsun; Allah’ın selamı, rahmet ve bereketleri onların üzerine olsun.

Allah’ım! Bu şehadeti kıyamet günü benden razı olduğun halde beni onunla mülakat etmek için kendi yanında -amel defterime- yaz; gerçekten sen istediğin her şeye kadirsin. Allah’ım! Hamd sana mahsustur; öyle bir hamd ki ilki yükselir ve sonunun nihayeti yoktur.

Allah’ım! Hamd sana mahsustur; öyle bir hamd ki, gökyüzü tevazu ile sana kanatlarını açar; yeryüzü ve ondaki varlıklar seni tesbih ederler.

Allah’ım! Hamd sana mahsustur; öyle bir hamd ki ebedidir, sonsuzdur, hiçbir zaman kesilmez, tükenmek nedir bilmez; ancak sana layıktır ve ancak sana ulaşır; o hamd ve övgü bende, bana, benim yanımda, benimle birlikte, benden önce, benden sonra, benim karşımda, benim üstümde, benim altımda tecelli etsin ve ölüp tek ve yalnız kaldığım zaman, sonra fani olduğum zaman -her durumda sana hamdederim-; hamd ederim sana yeniden dirilip kabrimden çıktığım zaman, ey mevlam.

Allah’ım! Hamd sana mahsustur, şükür sana mahsustur tüm çeşitleriyle, bütün nimetlerin için; tâ ki ey Rabbimiz! Hamdım senin beğeni ve rızanı kazansın.

Allah’ım! Hamd sana mahsustur, bütün doyasıya yemek, içmek, bilek gücü, tutmak ve bırakmak ve vücudumdaki bütün kıllar için.


Allah’ım! Hamd sana mahsustur, senin ebediyetliğinle ebedileşecek bir hamd. Hamd sana mahsustur,senin ilminden başka nihayeti olmayacak bir hamd; hamd sana mahsustur, senin irade ve meşiyyetinden başka süresi olmaya bir hamd; hamd sana mahsustur, söylenenin mükafatı senin memnuniyet ve rızandan başka bir şey olmayacak bir hamd;hamd sana mahsustur, ilminden sonra hilmin için; hamd sana mahsustur, güç ve kudretinden sonra afvın için; hamd sana mahsustur,zira hamdı sen var ettin; hamd sana mahsustur,zira hamdın mirasçısı sensin (o sana dönmektedir); hamdın başlangıcı ve nihayeti sana mahsustur; hamd sana mahsustur, zira hamdı icad eden sensin; hamd sana mahsustur, zira hamdın müşterisi sensin; hamd sana mahsustur, zira hamdın velisi sensin; hamd sana mahsustur,zira ezeli hamd senin içindir; hamd sana mahsustur, zira vaadın sadıktır, ahdin vefalı, ordun galip, yüceliğin sabittir; hamd sana mahsustur,zira derecen yüce, duaları kabul eden, yüce ve bereketli ayetleri yedi kat göklerin üstünden indirensin sen;

karanlıklardan nuru çıkaran, karandaki insanları nura çıkaran, günahları iyiliklere dönüştüren ve iyiliklere uygun dereceler veren sensin.

Allah’ım! Hamd sana mahsustur; zira sen günahı bağışlayansın, tevbeyi kabul edensin, cezalandırması olansın,lütuf sahibisin sen; senden başka ilah yoktur; dönüş sanadır.

Allah’ım! Hamd sana mahsustur geceleyin karanlık etrafı örttüğü zaman; hamd sana mahsustur gündüz aydınlandığı zaman; hamd sana mahsustur yıldızların ve gökteki meleklerin sayısınca; hamd sana mahsustur gökyüzündeki varlıkların sayısınca; hamd sana mahsustur yerin kalbindeki olanların sayısınca; hamd sana mahsustur, denizlerdeki suların ağırlığınca; hamd sana mahsustur,ağaçların yaprakları sayısınca; hamd sana mahsustur yeryüzündeki varlıkların sayısınca; hamd sana mahsustur Kitabının saydığı şeylerin sayısınca; hamd sana mahsustur ilminin kuşattığı şeylerin sayısınca; hamd sana mahsustur insanların ve cinlerin, sürüngenlerin ve kuşların, otçul ve yırtıcı hayvanların sayısınca;çok fazla, güzel, bereketli ve senin sevdiğin ve memnun olduğun şekilde ey Rabbimiz ve yüce kerim veçhin, izzet ve yüceliğine yakışır bir hamd.


Allah’tan başka ilah yoktur; tektir, ortağı yoktur; saltanat onundur; hamd O’na mahsustur, diriltir ve öldürür, öldürür ve diriltir ve o hiç ölmeyeyen bir diridir; hayır O’nun elindedir ve O’nun her şeye gücü yeter.

On Defa:
Diri ve kayyum olan Allah’tan bağışlanma diliyor ve -günahtan- ona dönüş yapıyorum.

On Defa:
Ey Allah, ey Allah

On Defa:
Ey Rahman, ey Rahman

On Defa:
Ey Rahim, ey Rahim

On Defa:
Ey gökleri ve yeri yaratan

On Defa:
Ey yücelik ve ikram sahibi

On Defa:
Ey şefkatli ve kulları üzerinde minnet sahibi


On Defa:
Ey diri, ey her şeyi ayakta tutan

On Defa:
Ey kendisinden başka ilah olmayan diri

On Defa:
Ey kendisinden başka başka ilah olmayan Allah

On Defa:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

On Defa:
Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine salat eyle

On Defa:
Allah’ım benim hakkımda sana yakışır şeyi yap

On Defa:
Kabul et, kabul et

On Defa:
De ki: Allah birdir.

Sonra şöyle de:

Allah’ım! Benim hakkımda sana layık olanı yap ve benim hakkımda benim layık olduğumu yapma; gerçekten sen kendisinden çekinilen, kendisinden bağış dilenilensin; ben ise günah ve hata ehliyim. O halde bana merhamet et ey mevlam; sen merhametlilerin en merhametlisisin.

Sonra da on defa:

Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur; hiçbir zaman ölmeyen diriye dayandım; hamd kendisine evlat edinmeyen, saltanatında ortağı olmayan ve gücünde dosta-yardımcıya ihtiyacı olmayan -Allah’a- mahsustur, O’nu yücelterek an.

Amin!…

 

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL  FERECEHUM

 


+ نوشته شده در  Mon 15 Feb 2010ساعت 5:27  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  آرشیو نظرات

İMAM HÜSEYİN (A.S)’IN ERBEİN ZİYARETİ

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

 

اَلسَّلامُ عَلى وَلِىِّ اللَّهِ وَ حَبیبِهِ؛

 

Selam olsun Allah'ın velisine ve habibine!

 

اَلسَّلامُ عَلى خَلیلِ اللَّهِ وَ نَجیبِهِ ؛

Selam olsun Allah'ın dostuna ve seçtiğine!

 

اَلسَّلامُ عَلى صَفِىِّ اللَّهِ وَابْنِ صَفِیِّهِ

 

Selam olsun Allah'ın halis kuluna ve halis kulunun oğluna!

 

اَلسَّلامُ عَلىَ الْحُسَیْنِ الْمَظْلُومِ الشَّهیدِ

 

 

Selam olsun mazlum ve şehid Hüseyin'e!

 

اَلسَّلامُ على اَسیرِ الْكُرُباتِ وَ قَتیلِ الْعَبَراتِ

 

Selam olsun bela ve hüzünler esirine ve gözyaşlarıyla katledilene!

 

اَللّهُمَّ اِنّى اَشْهَدُ اَنَّهُ وَلِیُّكَ وَابْنُ وَلِیِّكَ وَ صَفِیُّكَ وَابْنُ صَفِیِّكَ الْفاَّئِزُ

 

Allah'ım şehadet ederimki O (Hüseyin) senin lütfun ve ikramınla kurtuluşa eren velin ve velinin oğludur,seçkin kulun ve seçkin kulunun oğludur.

 

بِكَرامَتِكَ اَكْرَمْتَهُ بِالشَّهادَةِ وَ حَبَوْتَهُ بِالسَّعادَةِ وَاَجْتَبَیْتَهُ بِطیبِ الْوِلادَةِ


 

Sen kendisine şahadetle lütufta bulundun,saadete has kıldın,soyunun temiz olmasıyla seçtin,

 

وَ جَعَلْتَهُ سَیِّداً مِنَ السّادَةِ وَ قآئِداً مِنَ الْقادَةِ وَ ذآئِداً مِنْ الْذادَةِ

 

onu yüce kişilerden yüce bir kişi,önderlerden bir önder ve İslam'ı savunanlardan bir savunucu kıldın.

 

وَاَعْطَیْتَهُ مَواریثَ الاَْنْبِیاَّءِ وَ جَعَلْتَهُ حُجَّةً عَلى خَلْقِكَ مِنَ الاَْوْصِیاَّءِ

 

Kendisine bütün peygamberlerin mirasını verdin,vasilerden kılıp yaratıklarına hüccet ettin.


 

فَاَعْذَرَ فىِ الدُّعآءِ وَ مَنَحَ النُّصْحَ وَ بَذَلَ مُهْجَتَهُ فیكَ

 

O da halka hücceti tamamladı ve ümmete mazaret bırakmadı.Yumuşaklıkla nasihat etti.

 

لِیَسْتَنْقِذَ عِبادَكَ مِنَ الْجَهالَةِ وَ حَیْرَةِ الضَّلالَةِ وَ قَدْ تَوازَرَ عَلَیْهِ مَنْ غَرَّتْهُ الدُّنْیا وَ باعَ حَظَّهُ بِالاَْرْذَلِ الاَْدْنى؛


 

Ve kullarını cehaletten ve dalalet şaşkınlığından kurtarmak için senin yolunda kanını akıttı.

 

وَ شَرى آخِرَتَهُ بِالثَّمَنِ الاَْوْكَسِ وَ تَغَطْرَسَ وَ تَرَدّى فى هَواهُ

 

Dünyanın aldattığı ve payını (ahiretini) dünyanın değersiz alçak metasına  ve ahiretini  en değersiz paraya satan,heva ve hevesine dalan ve alçalan kimseler onun aleyhine birleştiler ve sitem ettiler.

 

وَاَسْخَطَكَ وَاَسْخَطَ نَبِیَّكَ

 

Onlar öyle kişilerdir ki seni ve peygamberini öfkelendirdiler.

 

وَ اَطاعَ مِنْ عِبادِكَ اَهْلَ الشِّقاقِ وَالنِّفاقِ وَ حَمَلَةَ الاَْوْزارِ


 

Ve kullarından ateşi (cehennemi) hakkeden omuzlarında ağır günah yükü taşıyan,şekavet ve nifak ehli kimselere itaat ettiler.

 

الْمُسْتَوْجِبینَ النّارَ فَجاهَدَهُمْ فیكَ صابِراً مُحْتَسِباً حَتّى سُفِكَ فى طاعَتِكَ دَمُهُ وَاسْتُبیحَ حَریمُهُ

 

O Hüseyin de sabır ve tahammül ederek senin yolunda onlarla cihat etti.Nihayet sana itaat yolunda kanı döküldü ve saygınlığını çiğnemek mubah bilindi.

 

اَللّهُمَّ فَالْعَنْهُمْ لَعْناً وَبیلاً وَ عَذِّبْهُمْ عَذاباً اَلیماً

 

Allah'ım!Onlarla şiddetli bir lanetle lanet et ve onları acılı bir azapla azaplandır.

 

اَلسَّلامُ عَلَیْكَ یَابْنَ رَسُولِ اللَّهِ اَلسَّلامُ عَلَیْكَ یَابْنَ سَیِّدِ الاَْوْصِیاَّءِ


 

Selam olsun sana Ey Resulullah'ın oğlu! Selam olsun sana Ey vasilerin efendisinin oğlu!

 

اَشْهَدُ اَنَّكَ اَمینُ اللهِ وَابْنُ اَمینِهِ عِشْتَ سَعیداً وَ مَضَیْتَ

 

Şehadet ederimki sen Allah'ın emini ve emininin oğlusun.

 

حَمیداً وَ مُتَّ فَقیداً مَظْلُوماً شَهیداً وَ اَشْهَدُ اَنَّ اللَّهَ مُنْجِزٌ ما وَعَدَكَ

 

Saadetli yaşadın ve beğenilmiş olarak geçip gittin,adsız,sansız,mazlum ve şehid olarak dünyadan göçtün.

 

وَ مُهْلِكٌ مَنْ خَذَلَكَ وَ مُعَذِّبٌ مَنْ قَتَلَكَ وَ اَشْهَدُ اَنَّكَ وَفَیْتَ بِعَهْدِاللهِ

 

Şahadet ederimki Allah sana vaadettiği şeyi gerçekleştirecek,sana yardım etmeyip seni alçaltanı helak edecek ve seni katledeni azaplandıracaktır.Şahadet ederimki sen Allah'ın ahdine vefa ettin.

 

وَ جاهَدْتَ فى سَبیلِهِ حَتّى اَتیكَ الْیَقینُ فَلَعَنَ اللهُ مَنْ قَتَلَكَ،


 

Ölüm gelip seni buluncaya kadar Allah yolunda cihat ettin.Seni katledenlere Allah lanet etsin.

 

وَ لَعَنَ اللهُ مَنْ ظَلَمَكَ وَ لَعَنَ اللَّهُ اُمَّةً سَمِعَتْ بِذلِكَ فَرَضِیَتْ بِهِ

 

Sana zulmedenlere Allah lanet etsin.Bunu duyup da razı olanlara Allah lanet etsin.

 

اَللّهُمَّ اِنّى اُشْهِدُكَ اَنّى وَلِىُّ لِمَنْ والاهُ وَ عَدُوُّ لِمَنْ عاداهُ بِاَبى اَنْتَ وَ اُمّى یَابْنَ رَسُولِ اللَّهِ.


 

Allah'ım! Seni şahit tutuyorumki ben onun dostuyla dost ve onun düşmanıyla düşmanım.Anam babam sana feda olsun Ey Resulullah'ın oğlu.

 

اَشْهَدُ اَنَّكَ كُنْتَ نُوراً فىِ الاَْصْلابِ الشّامِخَةِ وَالاَْرْحامِ الْمُطَهَّرَةِ،


 

Şahadet ederimki sen yüce sülblerde ve tertemiz rahimlerde bir nurdun.

 

لَمْ تُنَجِّسْكَ الْجاهِلِیَّةُ بِاَنْجاسِها وَ لَمْ تُلْبِسْكَ الْمُدْلَهِمّاتُ مِنْ ثِیابِها،


 

Cahiliyet devri tüm necasetleriyle seni kirletemedi ve cahiliyetin zifiri karanlıkları sana cahiliyet elbiselerinden giydiremedi.

 

وَ اَشْهَدُ اَنَّكَ مِنْ دَعاَّئِمِ الدّینِ وَ اَرْكانِ الْمُسْلِمینَ وَ مَعْقِلِ الْمُؤْمِنینَ،


 

Şahadet ederimki sen dinin direklerinden,Müslümanların dininin rükunlarından  ve müminlerin sığınaklarındansın.

 

وَ اَشْهَدُ اَنَّكَ الاِْمامُ الْبَرُّ التَّقِىُّ الرَّضِىُّ الزَّكِىُّ الْهادِى الْمَهْدِىُّ،

 

Şahadet ederimki sen iyi,takvalı,beğenilmiş,arınmış,hidayet edici ve hidayet üzere bir imamsın.

 

وَ اَشْهَدُ اَنَّ الاَْئِمَّةَ مِنْ وُلْدِكَ كَلِمَةُ التَّقْوى وَ اَعْلامُ الْهُدى


 

Şahadet ederimki senin evlatlarından olan imamların hepsi takva nişanesi,hidayet bayrakları,

 

وَالْعُرْوَةُ الْوُثْقى وَالْحُجَّةُ على اَهْلِ الدُّنْیا وَ اَشْهَدُ اَنّى بِكُمْ مُؤْمِنٌ

 

 

sağlam kulp (tutacak) ve dünya ehline Allah'ın hüccetleridir.

 

وَ بِاِیابِكُمْ مُوقِنٌ بِشَرایِعِ دینى وَ خَواتیمِ عَمَلى وَ قَلْبى لِقَلْبِكُمْ سِلْمٌ،

 

Şahadet ederimki ben size ve sizin dönüşünüze ricat edeceğinize inanıyorum.Dinimin ahkamına ve amelimin sonuçlarına yakinim vardır.Kalbim sizin kalbinize teslimdir.Ve işlerim sizin  işlerinize tabidir.

 

وَ اَمْرى لاَِمْرِكُمْ مُتَّبِعٌ وَ نُصْرَتى لَكُمْ مُعَدَّةٌ حَتّى یَاْذَنَ اللَّهُ لَكُمْ،


 

Allah izin verdiği an size yardımım hazırdır.

 


فَمَعَكُمْ مَعَكُمْ لامَعَ عَدُوِّكُمْ صَلَواتُ اللهِ عَلَیْكُمْ وَ على اَرْواحِكُمْ،


 

O halde ben sizinleyim,sizinle,düşmanınızla değil.

 

وَ اَجْسادِكُمْ وَ شاهِدِكُمْ وَ غاَّئِبِكُمْ وَ ظاهِرِكُمْ وَ باطِنِكُمْ.

 

Allah'ın rahmeti sizin üzerinize,sizin ruhlarınıza,cesetlerinize,hazırınıza,gizlinize,zahirinize ve batınınıza olsun.

 

آمینَ رَبَّ الْعالَمینَ.


 

Duamı icabet et Ey alemlerin Rabbi!

 

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

 


 

 

+ نوشته شده در  Sat 6 Feb 2010ساعت 4:52  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  آرشیو نظرات

ÖNEMLİ İŞLERİNİZ VE SIKINTILARINIZIN GİTMESİ İÇİN DUA

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

في كتاب «المجتبى» لابن طاوس: باسناده عن جابر، قال: و كان النّبي صلّى اللّه عليه و آله إذا أهمّه أمر، أو كربة، أو بلغه من المشركين بأس قبض يده ثمّ قال

تضايقي تتفرّجي

 

 ثمّ استقبل القبلة و رفع يده فقال:

 

«بسم اللّه الرّحمن الرّحيم لا حول و لا قوّة إلّا باللّه العليّ العظيم، اللّهمّ ايّاك نعبد و ايّاك نستعين، اللّهمّ كفّ بأس الّذين كفروا فانّك أشدّ بأسا و أشد تنكيلا».

 

فو اللّه ما يبسطها حتّى يأتيه الفرج.

 

 

TERCÜME:

 

''Mücteba'' kitabını telif eden İbn-i Tavus;Cabir'den şöyle rivayet etmiştir:

 

''Resulullah (s.a.a) üzüntü ve sıkıntıyla karşılaştığında ya da müşrikler tarafından eziyet edildiğinde;mübarek elini kapayıp,iyice sıkarak, şöyle derdi:

 

تضايقي تتفرّجي

 

Daha sonra kıbleye doğru oturarak,ellerini semaya kaldırır şöyle derdi:

 

بسم اللّه الرّحمن الرّحيم لا حول و لا قوّة إلّا باللّه العليّ العظيم، اللّهمّ ايّاك نعبد و ايّاك نستعين، اللّهمّ كفّ بأس الّذين كفروا فانّك أشدّ بأسا و أشد تنكيلا  

  

TERCÜME:

 

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

 

''Allah'tan başka güç ve kuvvet yoktur.Allah'ım! Yalnız San'a ibadet eder ve yalnız Sen'den yardım dileriz.Allah'ım kafirlerin ve müşrklerin gücünü,kuvvetini yok et.Çünkü Sen'in gücün ve kudretin herkesten daha çoktur.Ve onların şerlerini kendilerine çevirebilirsin.''

 

Cabir dedi ki:''Allah'a yemin ederim ki Resulullah(s.a.a) sıkıntısı geçinceye  dek;mübarek elini açmıyordu.''

 

KAYNAK:

 

المجتنی الی دعاء المجتبی مرحوم سید بن طاووس رحمة الله علیه

سنن النبى صلى الله عليه و آله با ترجمه    ج‏1    .  ص : 360

 

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM 

+ نوشته شده در  Fri 19 Jun 2009ساعت 19:57  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  آرشیو نظرات

EMİREL MÜMİNİN ALİ (A.S)’DAN SIKINTILARIN GİTMESİ İÇİN DUA VE NAMAZ

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

Taşın üzerinde namaz kılan amca

 

صلاة الفرج

عَنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ علیه السلام قَالَ تُصَلِّي رَكْعَتَيْنِ تَقْرَأُ فِي الْأُولَى الْحَمْدُ لِلَّهِ وَ قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ أَلْفَ مَرَّةٍ وَ فِي الثَّانِيَةِ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَ قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ مَرَّةً وَاحِدَةً ثُمَّ تَتَشَهَّدُ وَ تُسَلِّمُ وَ تَدْعُو بِدُعَاءِ الْفَرَجِ فَتَقُولُ

 

 اللَّهُمَّ يَا مَنْ لَا تَرَاهُ الْعُيُونُ وَ لَا تُخَالِطُهُ الظُّنُونُ يَا مَنْ لَا يَصِفُهُ الْوَاصِفُونَ يَا مَنْ لَا يُغَيِّرُهُ الدُّهُورُ يَا مَنْ لَا يَخْشَى الدَّوَائِرَ يَا مَنْ لَا يَذُوقُ الْمَوْتَ يَا مَنْ لَا يَخْشَى الْفَوْتَ يَا مَنْ لَا تَضُرُّهُ الذُّنُوبُ وَ لَا تُنْقِصُهُ الْمَغْفِرَةُ يَا مَنْ يَعْلَمُ مَثَاقِيلَ الْجِبَالِ وَ كَيْلَ الْبُحُورِ وَ عَدَدَ الْأَمْطَارِ وَ وَرَقَ الْأَشْجَارِ وَ دَبِيبَ الذَّرِّ وَ لَا يُوَارِي مِنْهُ سَمَاءٌ سَمَاءً وَ لَا أَرْضٌ أَرْضاً وَ لَا بَحْرٌ مَا فِي قَعْرِهِ وَ لَا جَبَلٌ مَا فِي وَعْرِهِ تَعْلَمُ خائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَ ما تُخْفِي الصُّدُورُ وَ مَا أَظْلَمَ عَلَيْهِ اللَّيْلُ وَ أَشْرَقَ عَلَيْهِ النَّهَارُ بِاسْمِكَ الْمَخْزُونِ الْمَكْنُونِ الَّذِي فِي عِلْمِ الْغَيْبِ عِنْدَكَ اخْتَصَصْتُ بِهِ لِنَفْسِكَ وَ شَقَقْتُ مِنْهُ اسْمَكَ فَإِنَّكَ أَنْتَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ وَحْدَكَ لَا شَرِيكَ لَكَ وَ بِاسْمِكَ الَّذِي إِذَا دُعِيتَ بِهِ أَجَبْتَ وَ إِذَا سُئِلْتَ بِهِ أَعْطَيْتَ وَ أَسْأَلُكَ بِحَقِّ أَنْبِيَائِكَ الْمُرْسَلِينَ وَ بِحَقِّ حَمَلَةِ عَرْشِكَ وَ بِحَقِّ مَلَائِكَتِكَ الْمُقَرَّبِينَ وَ بِحَقِّ جَبْرَئِيلَ وَ مِيكَائِيلَ وَ إِسْرَافِيلَ وَ عِزْرَائِيلَ وَ بِحَقِّ مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ وَ عِتْرَتِهِ صَلَوَاتُكَ عَلَيْهِمْ‏ أَنْ تُصَلِّيَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِ مُحَمَّدٍ وَ أَنْ تَجْعَلَ خَيْرَ عُمُرِي آخِرَهُ وَ خَيْرَ أَعْمَالِي خَوَاتِيمَهَا وَ أَسْأَلُكَ مَغْفِرَتَكَ وَ رِضْوَانَكَ يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِين‏

 

FEREC (KURTULUŞ) NAMAZI

 

Emir'el Mü'minin Ali (a.s) şöyle buyurdu:

 

''İki rekat namaz kıl.Birinci rekatta, Fatiha Süresinden sonra 1000(bin) defa İhlas Süresini,ikinci rekatta,Fatiha Süresinden sonra bir defa İhlas Süresini oku.Teşehhüdü okuyup,selam verdikten sonra aşağıdaki ferec duasını oku.''

 

 

 اللَّهُمَّ يَا مَنْ لَا تَرَاهُ الْعُيُونُ وَ لَا تُخَالِطُهُ الظُّنُونُ يَا مَنْ لَا يَصِفُهُ الْوَاصِفُونَ يَا مَنْ لَا يُغَيِّرُهُ الدُّهُورُ يَا مَنْ لَا يَخْشَى الدَّوَائِرَ يَا مَنْ لَا يَذُوقُ الْمَوْتَ يَا مَنْ لَا يَخْشَى الْفَوْتَ يَا مَنْ لَا تَضُرُّهُ الذُّنُوبُ وَ لَا تُنْقِصُهُ الْمَغْفِرَةُ يَا مَنْ يَعْلَمُ مَثَاقِيلَ الْجِبَالِ وَ كَيْلَ الْبُحُورِ وَ عَدَدَ الْأَمْطَارِ وَ وَرَقَ الْأَشْجَارِ وَ دَبِيبَ الذَّرِّ وَ لَا يُوَارِي مِنْهُ سَمَاءٌ سَمَاءً وَ لَا أَرْضٌ أَرْضاً وَ لَا بَحْرٌ مَا فِي قَعْرِهِ وَ لَا جَبَلٌ مَا فِي وَعْرِهِ تَعْلَمُ خائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَ ما تُخْفِي الصُّدُورُ وَ مَا أَظْلَمَ عَلَيْهِ اللَّيْلُ وَ أَشْرَقَ عَلَيْهِ النَّهَارُ بِاسْمِكَ الْمَخْزُونِ الْمَكْنُونِ الَّذِي فِي عِلْمِ الْغَيْبِ عِنْدَكَ اخْتَصَصْتُ بِهِ لِنَفْسِكَ وَ شَقَقْتُ مِنْهُ اسْمَكَ فَإِنَّكَ أَنْتَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ وَحْدَكَ لَا شَرِيكَ لَكَ وَ بِاسْمِكَ الَّذِي إِذَا دُعِيتَ بِهِ أَجَبْتَ وَ إِذَا سُئِلْتَ بِهِ أَعْطَيْتَ وَ أَسْأَلُكَ بِحَقِّ أَنْبِيَائِكَ الْمُرْسَلِينَ وَ بِحَقِّ حَمَلَةِ عَرْشِكَ وَ بِحَقِّ مَلَائِكَتِكَ الْمُقَرَّبِينَ وَ بِحَقِّ جَبْرَئِيلَ وَ مِيكَائِيلَ وَ إِسْرَافِيلَ وَ عِزْرَائِيلَ وَ بِحَقِّ مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ وَ عِتْرَتِهِ صَلَوَاتُكَ عَلَيْهِمْ‏ أَنْ تُصَلِّيَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِ مُحَمَّدٍ وَ أَنْ تَجْعَلَ خَيْرَ عُمُرِي آخِرَهُ وَ خَيْرَ أَعْمَالِي خَوَاتِيمَهَا وَ أَسْأَلُكَ مَغْفِرَتَكَ وَ رِضْوَانَكَ يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِين‏

 

 

TERCÜME

 

 

Ey gözlerin görmekte aciz olduğu,akılların O'nu bulamadığı,sıfatları anlatılamayan,zamanın değiştiremediği Allah'ım!

 

 

Ey hadiselerden korkmayan,ölümü tatmayacak olan Allah'ım!

 

 

Ey ölümden korkmayan,günahların zarar veremediği,bağışı azalmayan Allah'ım!

 

 

Ey dağların zerre kadar ağırlığını ,denizlerin derinliğini,yağmurlardaki damla sayısını,ağaçlardaki yaprakları,karınca yuvalarını bilen Allah'ım!

 

 

Gökyüzü,başka bir gökyüzünü,yeryüzü başka bir yeryüzünü,denizin yüzeyi,denizin derinliğini,dağlar içindekileri Sen'den gizleyemezler.Gecenin kalbimize karanlığından,Güneş'in kalbimizi aydınlatışına,hain ve gizli gözlere kadar  herşeyden haberdar olan Allah'ım!

 

 

Yarabbi! Sana mahsus olan gaybı ilimleri ve gizli olanları bilmenin hakkına Sen'den diliyorum.(isimlerini o gaybı ve gizli olanlardan aldın).

 

 

Sen,öyle bir İlahsın ki Sen'den başka ilah yoktur.Sen tek bir İlahsın.Sen'in eşin ve benzerin,ortağın yoktur.Sen'i isminle çağırana,dua edene cevap verirsin.Sen'den şu şekilde isteyene bağışta bulunursun.

 

 

''Allah'ım!Nebi ve Mürsellerinin hakkına,arşı koruyanların hakkına,Sana yakın meleklerinin hakkına,Cebrail,Mikail,İsrafil,Azrail'in hakkına,Muhammed(s.a.a) ve O'nun ali'nin(soyunun) hakkına,Muhammed (s.a.a) ve hanedanına selam gönder.Sonunda, benim işlerimin kısmetini daha iyi bir şekilde  bana  nasip et.Son yaptığım amellerimi en iyi amellerim kıl.Sen'den beni bağışlamanı ve benden razı olmanı istiyorum ey merhametlilerin en merhametlisi!

 

 

 

KAYNAK

 

الصحیفه العلویه الجامعه

 

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

 

 

 

 

+ نوشته شده در  Wed 27 May 2009ساعت 10:49  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  آرشیو نظرات

HZ.HASAN VE HZ.HÜSEYİN (A.S) İÇİN NAZAR DUASI

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

Haris,Hz.Ali (a.s)'dan şöyle naklediyor:

 

''Cebrail,Allah'ın Resulü'nün huzuruna geldiğinde,O'nu üzgün bir halde gördü.

 

 

Cebrail:''Ey Muhammed! Neden üzgün görünüyorsun?''

 

 

Allah'ın Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu:''Hasaneynim'e (Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin)nazar değdiğinden  ötürü üzgünüm.''

 

 

Cebrail:''Nazar değmesini göz ardı etme ve bunun gerçekten var olduğunu tasdik et.Neden nazar gibi bir afetin önünü almak için şu kelimeleri okumuyorsun?''

 

 

Allah'ın Resulü (s.a.a) Cebrail'den:''Hangi kelimeleri?''diye sordu.

 

 

اللّهمّ يا ذا السلطان العظيم، و المنّ القديم، والوجه الكريم، و یا ذاالكلمات التّامات، و الدّعوات المستجابات؛ عاف الحسن و الحسين من انفس الجنّ و اعين الانس

 

Allah'ın Resulü (s.a.a) bu kelimeleri söyler söylemez,Hz.Hasan (a.s) ve Hz.Hüseyin (a.s) iyileştiler ve oyun oynamaya başladılar.

 

Bu olayı gören Allah'ın Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu:

 

''Kendinizi,kadınlarınızı ve evlatlarınızı bu duayı okuyarak her türlü şerden koruyunuz.En iyi dua (reçete) yazan kişi de bile; bu dua (reçete) gibisi yoktur.''

 

 

NOT:Duada yer alan Hz.Hasan(a.s) ve Hz.Hüseyin (a.s)'ın mübarek isimlerinin yerine, kendi evladınızın ismini söyleyiniz.

 

 

KAYNAK:

طب الائمه

الصحیفه السجادیه الجامعه

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

 

 

+ نوشته شده در  Tue 26 May 2009ساعت 15:59  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  آرشیو نظرات

KURAN’DA ÇOCUKLAR İÇİN KORUMA MUSKASI

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

عکس هاي بچه هاي علي اصغري

رواه فی طب الائمه علیهم السلام : 51 : حدثنا محمد بن سلیمان عن هارون بن الجهم عن محمد بن مسلم عن ابی جعفر علیه السلام.

 

لبکاء الصبی و فزع اللیل و السهر:

 

 

فَضَرَبْنا عَلَى آذانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنينَ عَدَداً ( کهف آیه 11)

 

ثُمَّ بَعَثْناهُمْ لِنَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصى‏ لِما لَبِثُوا أَمَداً ( کهف آیه 12 )

 

 

TERCÜME:

 

''Tıbb'ul Eimme'' kitabından nakledildiğine göre;İmam Bakır (a.s),çocukların ağlama,korkma ve gece uyanmasını önlemek için şu iki ayet okunmalıdır demiştir:

 

فَضَرَبْنا عَلَى آذانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنينَ عَدَداً

 

 

Kehf Süresi 11:''Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik). ''

 

ثُمَّ بَعَثْناهُمْ لِنَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصى‏ لِما لَبِثُوا أَمَداً

 

 

Kehf Süresi 12:''Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık.''

 

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

+ نوشته شده در  Tue 26 May 2009ساعت 0:52  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  آرشیو نظرات

EMİREL MÜMİNİN ALİ (A.S)’DAN ÇABUK KABUL OLUNAN DUA

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

 

و من ذلك دعاء لمولانا و مقتدانا أمير المؤمنين علي بن أبي طالب في الشدائد و نزول الحوادث و هو سريع الإجابة من الله تعالى‏

 

 

اللَّهُمَّ أَنْتَ الْمَلِكُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ وَ أَنَا عَبْدُكَ ظَلَمْتُ نَفْسِي وَ اعْتَرَفْتُ بِذَنْبِي فَاغْفِرْ لِيَ الذُّنُوبَ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ يَا غَفُورُ اللَّهُمَّ إِنِّي أَحْمَدُكَ وَ أَنْتَ لِلْحَمْدِ أَهْلٌ عَلَى مَا خَصَصْتَنِي بِهِ مِنْ مَوَاهِبِ الرَّغَائِبِ وَ وَصَلَ إِلَيَّ مِنْ فَضَائِلِ الصَّنَائِعِ وَ عَلَى مَا أَوْلَيْتَنِي بِهِ وَ تَوَلَّيْتَنِي بِهِ مِنْ رِضْوَانِكَ وَ أَمَّلْتَنِي مِنْ مَنِّكَ الْوَاصِلِ إِلَيَّ وَ مِنَ الدِّفَاعِ عَنِّي وَ التَّوْفِيقِ لِي وَ الْإِجَابَةِ لِدُعَائِي حَتَّى أُنَاجِيَكَ رَاغِباً وَ أَدْعُوَكَ مُصَافِياً وَ حَتَّى أَرْجُوَكَ فَأَجِدَكَ فِي الْمَوَاطِنِ كُلِّهَا لِي جَابِراً وَ فِي أُمُورِي نَاظِراً وَ لِذُنُوبِي غَافِراً وَ لِعَوْرَتِي سَاتِراً لَمْ أَعْدَمْ خَيْرَكَ طَرْفَةَ عَيْنٍ مُذْ أَنْزَلْتَنِي دَارَ الِاخْتِيَارِ لِتَنْظُرَ مَا ذَا أُقَدِّمُ لِدَارِ الْقَرَارِ فَأَنَا عَتِيقُكَ اللَّهُمَّ مِنْ جَمِيعِ الْمَصَائِبِ وَ اللَّوَازِبِ وَ الْغُمُومِ الَّتِي سَاوَرَتْنِي فِيهَا الْهُمُومُ بِمَعَارِيضِ الْقَضَاءِ وَ مَصْرُوفِ جَهْدِ الْبَلَاءِ لَا أَذْكُرُ مِنْكَ إِلَّا الْجَمِيلَ وَ لَا أَرَى مِنْكَ غَيْرَ التَّفْضِيلِ خَيْرُكَ لِي شَامِلٌ وَ فَضْلُكَ عَلَيَّ مُتَوَاتِرٌ وَ نِعَمُكَ عِنْدِي مُتَّصِلَةٌ سَوَابِغُ لَمْ تُحَقِّقْ حِذَارِي بَلْ صَدَّقْتَ رَجَائِي وَ صَاحَبْتَ أَسْفَارِي وَ أَكْرَمْتَ أَحْضَارِي وَ شَفَيْتَ أَمْرَاضِي وَ عَافَيْتَ أَوْصَابِي وَ أَحْسَنْتَ مُنْقَلَبِي وَ مَثْوَايَ وَ لَمْ تُشْمِتْ بِي أَعْدَائِي وَ رَمَيْتَ مَنْ رَمَانِي وَ كَفَيْتَنِي شَرَّ مَنْ عَادَانِي اللَّهُمَّ كَمْ مِنْ عَدُوٍّ انْتَضَى عَلَيَّ سَيْفَ عَدَاوَتِهِ وَ شَحَذَ لِقَتْلِي ظُبَةَ مُدْيَتِهِ وَ أَرْهَفَ لِي شَبَا حَدِّهِ وَ دَافَ لِي قَوَاتِلَ سُمُومِهِ وَ سَدَّدَ لِي صَوَائِبَ سِهَامِهِ وَ أَضْمَرَ أَنْ يَسُومَنِي الْمَكْرُوهَ وَ يُجَرِّعَنِي ذُعَافَ مَرَارَتِهِ فَنَظَرْتَ يَا إِلَهِي إِلَى ضَعْفِي عَنِ احْتِمَالِ الْفَوَادِحِ وَ عَجْزِي عَنِ الِانْتِصَارِ مِمَّنْ قَصَدَنِي بِمُحَارَبَتِهِ وَ وَحْدَتِي فِي كَثِيرٍ مِمَّنْ نَاوَانِي وَ أَرْصَدَ لِي فِيمَا لَمْ أُعْمِلْ فِكْرِي فِي الِانْتِصَارِ مِنْ مِثْلِهِ فَأَيَّدْتَنِي يَا رَبِّ بِعَوْنِكَ وَ شَدَدْتَ أَيْدِي بِنَصْرِكَ ثُمَّ فَلَلْتَ لِي حَدَّهُ وَ صَيَّرْتَهُ بَعْدَ جَمْعِ عَدِيدِهِ وَحْدَهُ وَ أَعْلَيْتَ كَعْبِي عَلَيْهِ وَ رَدَدْتَهُ حَسِيراً لَمْ تَشْفِ غَلِيلَهُ وَ لَمْ تُبَرِّدْ حَرَارَاتِ غَيْظِهِ قَدْ عَضَّ عَلَيَّ شَوَاهُ وَ آبَ مُوَلِّياً قَدْ أُخْلِفَتْ سَرَايَاهُ وَ أُخْلِفَتْ آمَالُهُ- اللَّهُمَّ وَ كَمْ مِنْ بَاغٍ بَغَى عَلَيَّ بِمَكَايِدِهِ وَ نَصَبَ لِي شَرَكَ مَصَايِدِهِ وَ ضَبَأَ إِلَيَّ ضُبُوءَ السَّبُعِ لِطَرِيدَتِهِ وَ انْتَهَزَ فُرْصَتَهُ وَ اللَّحَاقَ بِفَرِيصَتِهِ وَ هُوَ مُظْهِرٌ بَشَاشَةَ الْمَلَقِ وَ يَبْسُطُ إِلَيَّ وَجْهاً طَلِقاً فَلَمَّا رَأَيْتَ يَا إِلَهِي دَغَلَ سَرِيرَتِهِ وَ قُبْحَ طَوِيَّتِهِ أَنْكَسْتَهُ لِأُمِّ رَأْسِهِ فِي زُبْيَتِهِ وَ أَرْكَسْتَهُ فِي مَهْوَى حَفِيرَتِهِ وَ أَنْكَصْتَهُ عَلَى‏ عَقِبَيْهِ وَ رَمَيْتَهُ بِحَجَرِهِ وَ نَكَأْتَهُ بِمِشْقَصِهِ وَ خَنَقْتَهُ بِوَتْرِهِ وَ رَدَدْتَ كَيْدَهُ فِي نَحْرِهِ وَ وَبَقْتَهُ بِنَدَامَتِهِ فَاسْتَخْذَلَ وَ تَضَاءَلَ بَعْدَ نَخْوَتِهِ وَ بَخَعَ وَ انْقَمَعَ بَعْدَ اسْتِطَالَتِهِ ذَلِيلًا مَأْسُوراً فِي حَبَائِلِهِ الَّذِي كَانَ يُحِبُّ أَنْ يَرَانِي فِيهَا وَ قَدْ كِدْتُ لَوْ لَا رَحْمَتُكَ أَنْ يَحِلَّ بِي مَا حَلَّ بِسَاحَتِهِ فَالْحَمْدُ لِرَبٍّ مُقْتَدِرٍ لَا يُنَازَعُ وَ لِوَلِيٍّ ذِي أَنَاةٍ لَا يَعْجَلُ وَ قَيُّومٍ لَا يَغْفُلُ وَ حَلِيمٍ لَا يَجْهَلُ نَادَيْتُكَ يَا إِلَهِي مُسْتَجِيراً بِكَ وَاثِقاً بِسُرْعَةِ إِجَابَتِكَ مُتَوَكِّلًا عَلَى مَا لَمْ أَزَلْ أَعْرِفُهُ مِنْ حُسْنِ دِفَاعِكَ عَنِّي عَالِماً أَنَّهُ لَنْ يُضْطَهَدَ مَنْ أَوَى إِلَى ظِلِّ كِفَايَتِكَ وَ لَا يَقْرَعُ الْقَوَارِعُ مَنْ لَجَأَ إِلَى مَعْقِلِ الِانْتِصَارِ بِكَ فَخَلَّصْتَنِي يَا رَبِّ بِقُدْرَتِكَ وَ نَجَّيْتَنِي مِنْ بَأْسِهِ بِتَطَوُّلِكَ وَ مَنِّكَ- اللَّهُمَّ وَ كَمْ مِنْ سَحَائِبِ مَكْرُوهٍ جَلَّيْتَهَا وَ سَمَاءِ نِعْمَةٍ أَمْطَرْتَهَا وَ جَدَاوِلِ كَرَامَةٍ أَجْرَيْتَهَا وَ أَعْيُنِ أَحْدَاثٍ طَمَسْتَهَا وَ نَاشِئِ رَحْمَةٍ نَشَرْتَهَا وَ غَوَاشِي كُرَبٍ فَرَّجْتَهَا وَ غُمَمِ بَلَاءٍ كَشَفْتَهَا وَ جُنَّةِ عَافِيَةٍ أَلْبَسْتَهَا وَ أُمُورٍ حَادِثَةٍ قَدَّرْتَهَا لَمْ تُعْجِزْكَ إِذْ طَلَبْتَهَا فَلَمْ تَمْتَنِعْ مِنْكَ إِذْ أَرَدْتَهَا اللَّهُمَّ وَ كَمْ مِنْ حَاسِدِ سُوءٍ تَوَلَّنِي بِحَسَدِهِ وَ سَلَقَنِي بِحَدِّ لِسَانِهِ وَ وَخَزَنِي بِقَرْفِ عَيْنَيْهِ وَ جَعَلَ عِرْضِي غَرَضاً لِمَرَامِيهِ وَ قَلَّدَنِي حَلَالًا لَمْ يَزَلْ فِيهِ كَفَيْتَنِي أَمْرَهُ اللَّهُمَّ وَ كَمْ مِنْ ظَنٍّ حَسَنٍ حَقَّقْتَ وَ عُدْمٍ وَ إِمْلَاقٍ ضَرَّرَنِي جَبَرْتَ وَ أَوْسَعْتَ وَ مِنْ صَرْعَةٍ أَقَمْتَ وَ مِنْ كُرْبَةٍ نَفَّسْتَ وَ مِنْ مَسْكَنَةٍ حَوَّلْتَ وَ مِنْ نِعْمَةٍ خَوَّلْتَ لَا تُسْأَلُ عَمَّا تَفْعَلُ وَ لَا بِمَا أَعْطَيْتَ تَبْخَلُ وَ لَقَدْ سُئِلْتَ فَبَذَلْتَ وَ لَمْ تُسْأَلْ فَابْتَدَأْتَ وَ اسْتُمِيحَ فَضْلُكَ فَمَا أَكْدَيْتَ أَبَيْتَ إِلَّا إِنْعَاماً وَ امْتِنَاناً وَ تَطَوُّلًا وَ أَبَيْتُ إِلَّا تَقَحُّماً عَلَى مَعَاصِيكَ وَ انْتِهَاكاً لِحُرُمَاتِكَ وَ تَعَدِّياً لِحُدُودِكَ وَ غَفْلَةً عَنْ وَعِيدِكَ وَ طَاعَةً لِعَدُوِّي وَ عَدُوِّكَ لَمْ تَمْتَنِعْ عَنْ إِتْمَامِ إِحْسَانِكَ وَ تَتَابُعِ امْتِنَانِكَ وَ لَمْ يَحْجُزْنِي ذَلِكَ عَنِ ارْتِكَابِ مَسَاخِطِكَ اللَّهُمَّ فَهَذَا مَقَامُ الْمُعْتَرِفِ لَكَ بِالتَّقْصِير

عَنْ أَدَاءِ حَقِّكَ الشَّاهِدِ عَلَى نَفْسِهِ بِسُبُوغِ نِعْمَتِكَ وَ حُسْنِ كِفَايَتِكَ فَهَبْ لِيَ اللَّهُمَّ يَا إِلَهِي مَا أَصِلُ بِهِ إِلَى رَحْمَتِكَ وَ أَتَّخِذُهُ سُلَّماً أَعْرُجُ فِيهِ إِلَى مَرْضَاتِكَ وَ آمَنُ بِهِ مِنْ عِقَابِكَ فَإِنَّكَ تَفْعَلُ مَا تَشَاءُ وَ تَحْكُمُ مَا تُرِيدُ وَ أَنْتَ عَلَى كُلِّ شَيْ‏ءٍ قَدِيرٌ اللَّهُمَّ حَمْدِي لَكَ مُتَوَاصِلٌ وَ ثَنَائِي عَلَيْكَ دَائِمٌ مِنَ الدَّهْرِ إِلَى الدَّهْرِ بِأَلْوَانِ التَّسْبِيحِ وَ فُنُونِ التَّقْدِيسِ خَالِصاً لِذِكْرِكَ وَ مَرْضِيّاً لَكَ بِنَاصِعِ التَّوْحِيدِ وَ مَحْضِ التَّحْمِيدِ وَ طُولِ التَّعْدِيدِ فِي إِكْذَابِ أَهْلِ التَّنْدِيدِ لَمْ تُعَنْ فِي شَيْ‏ءٍ مِنْ قُدْرَتِكَ وَ لَمْ تُشَارَكْ فِي إِلَهِيَّتِكَ وَ لَمْ تُعَايَنْ إِذْ حَبَسْتَ الْأَشْيَاءَ عَلَى الْغَرَائِزِ الْمُخْتَلِفَاتِ وَ فَطَرْتَ الْخَلَائِقَ عَلَى صُنُوفِ الْهَيَئَاتِ وَ لَا خَرَقَتِ الْأَوْهَامُ حُجُبَ الْغُيُوبِ إِلَيْكَ فَاعْتَقَدَتْ مِنْكَ مَحْدُوداً فِي عَظَمَتِكَ وَ لَا كَيْفِيَّةَ فِي أَزَلِيَّتِكَ وَ لَا مُمْكِناً فِي قِدَمِكَ وَ لَا يَبْلُغُكَ بُعْدُ الْهِمَمِ وَ لَا يَنَالُكَ غَوْصُ الْفِطَنِ وَ لَا يَنْتَهِي إِلَيْكَ نَظَرُ النَّاظِرِينَ فِي مَجْدِ جَبَرُوتِكَ وَ عَظِيمِ قُدْرَتِكَ ارْتَفَعَتْ عَنْ صِفَةِ الْمَخْلُوقِينَ صِفَةُ قُدْرَتِكَ وَ عَلَا عَنْ ذَلِكَ كِبْرِيَاءُ عَظَمَتِكَ وَ لَا يَنْتَقِصُ مَا أَرَدْتَ أَنْ يَزْدَادَ وَ لَا يَزْدَادُ مَا أَرَدْتَ أَنْ يَنْتَقِصَ وَ لَا أَحَدٌ شَهِدَكَ حِينَ فَطَرْتَ الْخَلْقَ وَ لَا ضِدٌّ حَضَرَكَ حِينَ بَرَأْتَ النُّفُوسَ كَلَّتِ الْأَلْسُنُ عَنْ تَبْيِينِ صِفَتِكَ وَ انْحَسَرَتِ الْعُقُولُ عَنْ كُنْهِ مَعْرِفَتِكَ وَ كَيْفَ تُدْرِكُكَ الصِّفَاتُ أَوْ تَحْوِيكَ الْجِهَاتُ وَ أَنْتَ الْجَبَّارُ الْقُدُّوسُ الَّذِي لَمْ تَزَلْ أَزَلِيّاً دَائِماً فِي الْغُيُوبِ وَحْدَكَ لَيْسَ فِيهَا غَيْرُكَ وَ لَمْ يَكُنْ لَهَا سِوَاكَ- حَارَتْ فِي مَلَكُوتِكَ عَمِيقَاتُ مَذَاهِبِ التَّفْكِيرِ وَ حَسَرَ عَنْ إِدْرَاكِكَ بَصَرُ الْبَصِيرِ وَ تَوَاضَعَتِ الْمُلُوكُ لِهَيْبَتِكَ وَ عَنَتِ الْوُجُوهُ بِذُلِّ الِاسْتِكَانَةِ لِعِزَّتِكَ وَ انْقَادَ كُلُّ شَيْ‏ءٍ لِعَظَمَتِكَ وَ اسْتَسْلَمَ كُلُّ شَيْ‏ءٍ لِقُدْرَتِكَ وَ خَضَعَتِ الرِّقَابُ بِسُلْطَانِكَ فَضَلَّ هُنَالِكَ التَّدْبِيرُ فِي تَصَارِيفِ الصِّفَاتِ لَكَ فَمَنْ تَفَكَّرَ فِي ذَلِكَ رَجَعَ طَرْفُهُ إِلَيْهِ حَسِيراً وَ عَقْلُهُ مَبْهُوتاً مَبْهُوراً وَ فِكْرُهُ مُتَحَيِّراً اللَّهُمَّ فَلَكَ الْحَمْدُ حَمْداً مُتَوَاتِراً مُتَوَالِياً مُتَّسِقاً مُسْتَوْثِقاً يَدُومُ‏

وَ لَا يَبِيدُ غَيْرَ مَفْقُودٍ فِي الْمَلَكُوتِ وَ لَا مَطْمُوسٍ فِي الْعَالَمِ وَ لَا مُنْتَقَصٍ فِي الْعِرْفَانِ فَلَكَ الْحَمْدُ حَمْداً لَا تُحْصَى مَكَارِمُهُ فِي اللَّيْلِ إِذَا أَدْبَرَ وَ فِي الصُّبْحِ إِذا أَسْفَرَ وَ فِي الْبَرِّ وَ الْبَحْرِ بِالْغُدُوِّ وَ الْآصَالِ وَ الْعَشِيِّ وَ الْإِبْكَارِ وَ الظَّهِيرَةِ وَ الْأَسْحَارِ اللَّهُمَّ وَ بِتَوْفِيقِكَ أَحْضَرْتَنِي النَّجَاةَ وَ جَعَلْتَنِي مِنْكَ فِي وَلَايَةِ الْعِصْمَةِ لَمْ تُكَلِّفْنِي فَوْقَ طَاقَتِي إِذْ لَمْ تَرْضَ مِنِّي إِلَّا بِطَاعَتِي فَلَيْسَ شُكْرِي وَ إِنْ دَأَبْتُ مِنْهُ فِي الْمَقَالِ وَ بَالَغْتُ مِنْهُ فِي الْفَعَالِ بِبَالِغٍ أَدَاءَ حَقِّكَ وَ لَا مُكَافٍ فَضْلَكَ لِأَنَّكَ أَنْتَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ لَمْ تَغِبْ عَنْكَ غَائِبَةٌ وَ لَا تَخْفَى عَلَيْكَ خَافِيَةٌ وَ لَا تَضِلُّ لَكَ فِي ظُلَمِ الْخَفِيَّاتِ ضَالَّةٌ إِنَّمَا أَمْرُكَ إِذَا أَرَدْتَ شَيْئاً أَنْ تَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ اللَّهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ مِثْلَ مَا حَمِدْتَ بِهِ نَفْسَكَ وَ حَمِدَكَ بِهِ الْحَامِدُونَ وَ مَجَّدَكَ بِهِ الْمُمَجِّدُونَ وَ كَبَّرَكَ بِهِ الْمُكَبِّرُونَ وَ عَظَّمَكَ بِهِ الْمُعَظِّمُونَ حَتَّى يَكُونَ لَكَ مِنِّي وَحْدِي فِي كُلِّ طَرْفَةِ عَيْنٍ وَ أَقَلَّ مِنْ ذَلِكَ مِثْلُ حَمْدِ جَمِيعِ الْحَامِدِينَ وَ تَوْحِيدِ أَصْنَافِ الْمُوَحِّدِينَ الْمُخْلِصِينَ وَ تَقْدِيسِ أَحِبَّائِكَ الْعَارِفِينَ وَ ثَنَاءِ جَمِيعِ الْمُهَلِّلِينَ وَ مِثْلُ مَا أَنْتَ عَارِفٌ بِهِ وَ مَحْمُودٌ بِهِ مِنْ جَمِيعِ خَلْقِكَ مِنَ الْحَيَوَانِ وَ الْجَمَادِ وَ أَرْغَبُ إِلَيْكَ اللَّهُمَّ فِي شُكْرِ مَا أَنْطَقْتَنِي مِنْ حَمْدِكَ فَمَا أَيْسَرَ مَا كَلَّفْتَنِي مِنْ ذَلِكَ وَ أَعْظَمَ مَا وَعَدْتَنِي عَلَى شُكْرِكَ ابْتَدَأْتَنِي بِالنِّعَمِ فَضْلًا وَ طَوْلًا وَ أَمَرْتَنِي بِالشُّكْرِ حَقّاً وَ عَدْلًا وَ وَعَدْتَنِي عَلَيْهِ أَضْعَافاً وَ مَزِيداً وَ أَعْطَيْتَنِي مِنْ رِزْقِكَ اعْتِبَاراً وَ امْتِحَاناً وَ سَأَلْتَنِي مِنْهُ قَرْضاً يَسِيراً صَغِيراً وَ وَعَدْتَنِي عَلَيْهِ أَضْعَافاً وَ مَزِيداً وَ إِعْطَاءً كَثِيراً وَ عَافَيْتَنِي مِنْ جَهْدِ الْبَلَاءِ وَ لَمْ تُسَلِّمْنِي لِلسُّوءِ مِنْ بَلَائِكَ وَ مَنَحْتَنِي الْعَافِيَةَ وَ أَوْلَيْتَنِي بِالْبَسْطَةِ وَ الرَّخَاءِ وَ ضَاعَفْتَ لِيَ الْفَضْلَ مَعَ مَا وَعَدْتَنِي بِهِ مِنَ الْمَحَلَّةِ الشَّرِيفَةِ وَ بَشَّرْتَنِي بِهِ مِنَ الدَّرَجَةِ الرَّفِيعَةِ الْمَنِيعَةِ وَ اصْطَفَيْتَنِي بِأَعْظَمِ النَّبِيِّينَ دَعْوَةً وَ أَفْضَلِهِمْ شَفَاعَةً مُحَمَّدٍ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ آلِهِ اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي مَا لَا يَسَعُهُ إِلَّا مَغْفِرَتُكَ وَ لَا يَمْحَقُهُ إِلَّا عَفْوُكَ وَ هَبْ لِي‏

فِي يَوْمِي هَذَا وَ سَاعَتِي هَذِهِ يَقِيناً يُهَوِّنُ عَلَيَّ مُصِيبَاتِ الدُّنْيَا وَ أَحْزَانَهَا وَ يُشَوِّقُنِي إِلَيْكَ وَ يُرَغِّبُنِي فِيمَا عِنْدَكَ وَ اكْتُبْ لِيَ الْمَغْفِرَةَ وَ بَلِّغْنِي الْكَرَامَةَ وَ ارْزُقْنِي شُكْرَ مَا أَنْعَمْتَ بِهِ عَلَيَّ فَإِنَّكَ أَنْتَ اللَّهُ الْوَاحِدُ الْبَدِي‏ءُ الْبَدِيعُ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ الَّذِي لَيْسَ لِأَمْرِكَ مَدْفَعٌ وَ لَا عَنْ قَضَائِكَ مُمْتَنَعٌ وَ أَشْهَدُ أَنَّكَ رَبِّي وَ رَبُّ كُلِّ شَيْ‏ءٍ فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَ الْأَرْضِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَ الشَّهَادَةِ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ الْمُتَعَالِ- اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الثَّبَاتَ فِي الْأَمْرِ وَ الْعَزِيمَةَ فِي الرُّشْدِ وَ إِلْهَامَ الشُّكْرِ عَلَى نِعْمَتِكَ وَ أَعُوذُ بِكَ مِنْ جَوْرِ كُلِّ جَائِرٍ وَ بَغْيِ كُلِّ بَاغٍ وَ حَسَدِ كُلِّ حَاسِدٍ اللَّهُمَّ بِكَ أَصُولُ عَلَى الْأَعْدَاءِ وَ إِيَّاكَ أَرْجُو وَلَايَةَ الْأَحِبَّاءِ مَعَ مَا لَا أَسْتَطِيعُ إِحْصَاءَهُ مِنْ فَوَائِدِ فَضْلِكَ وَ أَصْنَافِ رِفْدِكَ وَ أَنْوَاعِ رِزْقِكَ فَإِنَّكَ أَنْتَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ الْفَاشِي فِي الْخَلْقِ حَمْدُكَ الْبَاسِطُ بِالْجُودِ يَدَكَ لَا تُضَادُّ فِي حُكْمِكَ وَ لَا تُنَازَعُ فِي سُلْطَانِكَ وَ مُلْكِكَ وَ لَا تُرَاجَعُ فِي أَمْرِكَ تَمْلِكُ مِنَ الْأَنَامِ مَا شِئْتَ وَ لَا يَمْلِكُونَ إِلَّا مَا تُرِيدُ- اللَّهُمَّ أَنْتَ الْمُنْعِمُ الْمُفْضِلُ الْقَادِرُ الْقَاهِرُ الْمُقَدَّسُ فِي نُورِ الْقُدْسِ تَرَدَّيْتَ بِالْعِزَّةِ وَ الْمَجْدِ وَ تَعَظَّمْتَ بِالْقُدْرَةِ وَ الْكِبْرِيَاءِ وَ غَشَّيْتَ النُّورَ بِالْبَهَاءِ وَ جَلَّلْتَ الْبَهَاءَ بِالْمَهَابَةِ اللَّهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ الْعَظِيمُ وَ الْمَنُّ الْقَدِيمُ وَ السُّلْطَانُ الشَّامِخُ وَ الْحَوْلُ الْوَاسِعُ وَ الْقُدْرَةُ الْمُقْتَدِرَةُ وَ الْحَمْدُ الْمُتَتَابِعُ الَّذِي لَا يَنْفَدُ بِالشُّكْرِ سَرْمَداً وَ لَا يَنْقَضِي أَبَداً إِذْ جَعَلْتَنِي مِنْ أَفَاضِلِ بَنِي آدَمَ وَ جَعَلْتَنِي سَمِيعاً بَصِيراً صَحِيحاً سَوِيّاً مُعَافاً لَمْ تَشْغَلْنِي بِنُقْصَانٍ فِي بَدَنِي وَ لَا بِآفَةٍ فِي جَوَارِحِي وَ لَا عَاهَةٍ فِي نَفْسِي وَ لَا فِي عَقْلِي وَ لَمْ يَمْنَعْكَ كَرَامَتُكَ إِيَّايَ وَ حُسْنُ صُنْعِكَ عِنْدِي وَ فَضْلُ نَعْمَائِكَ عَلَيَّ إِذْ وَسَّعْتَ عَلَيَّ فِي الدُّنْيَا وَ فَضَّلْتَنِي عَلَى كَثِيرٍ مِنْ أَهْلِهَا تَفْضِيلًا وَ جَعَلْتَنِي سَمِيعاً أَعِي مَا كَلَّفْتَنِي بَصِيراً أَرَى قُدْرَتَكَ فِيمَا ظَهَرَ لِي وَ اسْتَرْعَيْتَنِي وَ اسْتَوْدَعْتَنِي قَلْباً يَشْهَدُ بِعَظَمَتِكَ- وَ لِسَاناً نَاطِقاً بِتَوْحِيدِكَ فَإِنِّي‏

لِفَضْلِكَ عَلَيَّ حَامِدٌ وَ لِتَوْفِيقِكَ إِيَّايَ بِحَمْدِكَ شَاكِرٌ وَ بِحَقِّكَ شَاهِدٌ وَ إِلَيْكَ فِي مُلِمِّي وَ مُهِمِّي ضَارِعٌ لِأَنَّكَ حَيٌّ قَبْلَ كُلِّ حَيٍّ وَ حَيٌّ بَعْدَ كُلِّ مَيِّتٍ وَ حَيٌّ تَرِثُ الْأَرْضَ وَ مَنْ عَلَيْها وَ أَنْتَ خَيْرُ الْوارِثِينَ اللَّهُمَّ لَمْ تَقْطَعْ عَنِّي خَيْرَكَ فِي كُلِّ وَقْتٍ وَ لَمْ تُنْزِلْ بِي عُقُوبَاتِ النعم [النِّقَمِ وَ لَمْ تُغَيِّرْ مَا بِي مِنَ النِّعَمِ وَ لَا أَخْلَيْتَنِي مِنْ وَثِيقِ الْعِصَمِ فَلَوْ لَمْ أَذْكُرْ مِنْ إِحْسَانِكَ إِلَيَّ وَ إِنْعَامِكَ عَلَيَّ إِلَّا عَفْوَكَ عَنِّي وَ الِاسْتِجَابَةَ لِدُعَائِي حِينَ رَفَعْتُ رَأْسِي بِتَحْمِيدِكَ لَا فِي تَقْدِيرِكَ جَزِيلَ حَظِّي حِينَ وَفَّرْتَهُ انْتَقَصَ مُلْكُكَ وَ لَا فِي قِسْمَةِ الْأَرْزَاقِ حِينَ قَتَّرْتَ عَلَيَّ تَوَفَّرَ مُلْكُكَ اللَّهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ عَدَدَ مَا أَحَاطَ بِهِ عِلْمُكَ وَ عَدَدَ مَا أَدْرَكَتْهُ قُدْرَتُكَ وَ عَدَدَ مَا وَسِعَتْهُ رَحْمَتُكَ وَ أَضْعَافَ ذَلِكَ كُلِّهِ حَمْداً وَاصِلًا مُتَوَاتِراً مُتَوَازِياً لِآلَائِكَ وَ أَسْمَائِكَ اللَّهُمَّ فَتَمِّمْ إِحْسَانَكَ إِلَيَّ فِيمَا بَقِيَ مِنْ عُمُرِي كَمَا أَحْسَنْتَ فِيمَا مَضَى مِنْهُ فَإِنِّي أَتَوَسَّلُ إِلَيْكَ بِتَوْحِيدِكَ وَ تَهْلِيلِكَ وَ تَحْمِيدِكَ وَ تَمْجِيدِكَ وَ تَكْبِيرِكَ وَ تَعْظِيمِكَ وَ أَسْأَلُكَ بِاسْمِكَ الرُّوحِ الْمَكْنُونِ الْحَيِّ الْحَيِّ الْحَيِّ وَ بِهِ وَ بِهِ وَ بِهِ وَ بِكَ أَلَّا تَحْرِمَنِي رِفْدَكَ وَ فَوَائِدَ كَرَامَتِكَ وَ لَا تُوَلِّنِي غَيْرَكَ بِكَ وَ لَا تُسْلِمْنِي إِلَى عَدُوِّي وَ لَا تَكِلْنِي إِلَى نَفْسِي وَ أَحْسِنْ إِلَيَّ أَتَمَّ الْإِحْسَانِ عَاجِلًا وَ آجِلًا وَ حَسِّنْ فِي الْعَاجِلَةِ عَمَلِي وَ بَلِّغْنِي فِيهَا أَمَلِي وَ فِي الْآجِلَةِ وَ الْخَيْرَ فِي مُنْقَلَبِي فَإِنَّهُ لَا تُفْقِرُكَ كَثْرَةُ مَا يَتَدَفَّقُ بِهِ فَضْلُكَ وَ سَيْبُ الْعَطَايَا مِنْ مَنِّكَ وَ لَا يَنْقُصُ جُودَكَ تَقْصِيرِي فِي شُكْرِ نِعْمَتِكَ وَ لَا تُجِمُّ خَزَائِنَ نِعْمَتِكَ النِّعَمُ وَ لَا يَنْقُصُ عَظِيمَ مَوَاهِبِكَ مِنْ سَعَتِكَ الْإِعْطَاءُ وَ لَا تُؤَثِّرُ فِي جُودِكَ الْعَظِيمِ الْفَاضِلِ الْجَلِيلِ مِنَحُكَ وَ لَا تَخَافُ ضَيْمَ إِمْلَاقٍ فَتُكْدِيَ وَ لَا يَلْحَقُكَ خَوْفُ عُدْمٍ فَيَنْقُصَ فَيْضُ مُلْكِكَ وَ فَضْلِكَ اللَّهُمَّ ارْزُقْنِي قَلْباً خَاشِعاً وَ يَقِيناً صَادِقاً بِالْحَقِّ صَادِعاً وَ لَا تُؤْمِنِّي مَكْرَكَ وَ لَا تُنْسِنِي ذِكْرَكَ وَ لَا تَهْتِكْ عَنِّي سِتْرَكَ وَ لَا تُوَلِّنِي غَيْرَكَ وَ لَا تُقَنِّطْنِي مِنْ رَحْمَتِكَ بَلْ تَغَمَّدْنِي بِفَوَائِدِكَ وَ لَا تَمْنَعْنِي جَمِيلَ عَوَائِدِكَ وَ كُنْ لِي فِي كُلِّ وَحْشَةٍ أَنِيساً وَ كُلِّ جَزَع

 حِصْناً وَ مِنْ كُلِّ هَلَكَةٍ غِيَاثاً. وَ نَجِّنِي مِنْ كُلِّ بَلَاءٍ وَ اعْصِمْنِي مِنْ كُلِّ زَلَلٍ وَ خَطَاءٍ وَ تَمِّمْ لِي فَوَائِدَكَ وَ قِنِي وَعِيدَكَ وَ اصْرِفْ عَنِّي أَلِيمَ عَذَابِكَ وَ تَدْمِيرَ تَنْكِيلِكَ وَ شَرِّفْنِي بِحِفْظِ كِتَابِكَ وَ أَصْلِحْ لِي دِينِي وَ دُنْيَايَ وَ آخِرَتِي وَ أَهْلِي وَ وُلْدِي وَ وَسِّعْ رِزْقِي وَ أَدِرَّهُ عَلَيَّ وَ أَقْبِلْ عَلَيَّ وَ لَا تُعْرِضْ عَنِّي اللَّهُمَّ ارْفَعْنِي وَ لَا تَضَعْنِي وَ ارْحَمْنِي وَ لَا تُعَذِّبْنِي وَ انْصُرْنِي وَ لَا تَخْذُلْنِي وَ آثِرْنِي وَ لَا تُؤْثِرْ عَلَيَّ وَ اجْعَلْ لِي مِنْ أَمْرِي يُسْراً وَ فَرَجاً وَ عَجِّلْ إِجَابَتِي وَ اسْتَنْقِذْنِي مِمَّا قَدْ نَزَلَ بِي- إِنَّكَ عَلى‏ كُلِّ شَيْ‏ءٍ قَدِيرٌ وَ ذَلِكَ عَلَيْكَ يَسِيرٌ وَ أَنْتَ الْجَوَادُ الْكَرِيم‏

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

+ نوشته شده در  Mon 25 May 2009ساعت 18:2  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  آرشیو نظرات

ZİNDANDAN KURTULMAK İÇİN OKUNAN DUA

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

Hz.Fatıma(s.a)'nın, Zindandan Kurtulunması İçin Öğrettiği Dua:

 

 

رُوِيَ أَنَّ رَجُلًا كَانَ مَحْبُوساً بِالشَّامِ مُدَّةً طَوِيلَةً مُضَيَّقاً عَلَيْهِ فَرَأَى فِي مَنَامِهِ كَانَ الزَّهْرَاءُ سلام الله علیها أَتَتْهُ فَقَالَتْ لَهُ ادْعُ بِهَذَا الدُّعَاءِ فَتَعَلَّمَهُ وَ دَعَا بِهِ فَتَخَلَّصَ وَ رَجَعَ إِلَى مَنْزِلِهِ وَ هُوَ:

 

 

اللَّهُمَّ بِحَقِّ الْعَرْشِ وَ مَنْ عَلَاهُ وَ بِحَقِّ الْوَحْيِ وَ مَنْ أَوْحَاهُ وَ بِحَقِّ النَّبِيِّ وَ مَنْ نَبَّأَهُ وَ بِحَقِّ الْبَيْتِ وَ مَنْ بَنَاهُ يَا سَامِعَ كُلِّ صَوْتٍ يَا جَامِعَ كُلِّ فَوْتٍ يَا بَارِئَ النُّفُوسِ بَعْدَ الْمَوْتِ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ أَهْلِ بَيْتِهِ وَ آتِنَا وَ جَمِيعَ الْمُؤْمِنِينَ وَ الْمُؤْمِنَاتِ فِي مَشَارِقِ الْأَرْضِ وَ مَغَارِبِهَا فَرَجاً مِنْ عِنْدِكَ عَاجِلًا بِشَهَادَةِ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُكَ وَرَسُولُكَ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ آلِهِ وَ عَلَى ذُرِّيَّتِهِ الطَّيِّبِينَ الطَّاهِرِينَ وَ سَلَّمَ تَسْلِيماً كَثِيرا

 

Hz.Fatıma (s.a)'dan Dua:

 

Seyyit İbn Tavus ''Muhecu'd-Deavat'' adlı kitabında şöyle diyor:Rivayet ediliyor ki:Uzun bir zaman Şam'da zindanda olan bir adam,rüya aleminde Hz.Fatıma(s.a)'nın kendisine aşağıdaki duayı okumasını söylediğini görüyor.Zindandaki adam,bu duayı okuduktan sonra zindandan kurtulup,evine gidiyor;bu dua şöyledir:

 

TERCÜME:

 

''Allah'ım!Arş ve arşın üzerinde olan kimsenin hürmetine,vahiy ve kendisine vahyettiğin kimsenin hürmetine,Peygamber ve haberi O'na ulaştıran kimsenin hürmetine,Kabe ve onu bina edenin hürmetine.

 

Ey bütün sesleri duyan!

 

Ey bütün yok olup gidenleri bir araya toplayan!

 

Ey canları öldükten sonra dirilten!

 

 

Muhammed ve Ehlibeyt'ine salat eyle.Bize ve yeryüzünün doğusunda ve batısında olan bütün erkek ve kadın müminlere, kendi katından acil bir kurtuluş ver;şu şehadet hürmetine:''Allah'tan başka ilah yoktur,Muhammed Sen'in kulun ve elçindir.''Allah'ın salatı O'nun ve Ehlibeyt'inin ve O'nun tertemiz ve pak kılınmış soyunun üzerine olsun ve çok selam onların üzerine olsun.''

 

 

KAYNAK:

 

مهج الدعوات و منهج العبادات مرحوم سید بن طاووس اعلی الله مقامه الشریف

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

 

 

 

 

 

 

 

+ نوشته شده در  Thu 16 Apr 2009ساعت 9:17  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  آرشیو نظرات

VAKIA SÜRESİ’NİN HATMİ, RIZKIN ARTMASI VE SIKINTILARIN GİTMESİ İÇİN DUA

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

 

اللئالی المخزونه فی قواعد المرموزة المکنونة المنقولة : عن العلامة محمد باقر المجلسی عن مولانا و سیدنا زین العابدین علیه السلام :

 

 

« اذا کان اول الشهر یوم الاثنین فابدأ « اذا وقعت » مرة واحدة ، و فی الیوم الثانی مرتین و هکذا الی یوم الرابع عشر ، أربعة عشرة مرة ، و فی کل خمیس إقرأ الدعاء مرة واحدة لتوسعة الرزق ، و تسهیل الامور المشکلة ، و اداء الدیون مجرب غیر مرات ولیکتم من الجهلاء و السفهاء »  

 

یا ماجِدُ ، یا واحِدُ ، یا جَوادُ ، یا حلیمُ ، یا حَنّانُ ، یا مَنّانُ ، یا کَریمُ اَسْألُک تُحْفَةً مِنْ تحَفِکَ تَلُمُّ بها شَعْثی وَ تَقْضی بها دَیْنی وَ تُصْلِحُ بها شَأنی برَحْمْتِکَ یا سَیِّدی . اَللّهُمَّ اِنْ کانَ رِزْقی فِی السَّماءِ فَأنْزِلْهُ وَ اِنْ کانَ فِی الْاَرْضِ فَأخْرِجْهُ وَ اِنْ کانَ بَعیداً فَقَرِّبْهُ وَ اِنْ کانَ قَریباً فَیَسِّرْهُ وُ اِنْ کانَ قَلیلاً فَکَثِّرْهُ وَ اِنْ کانَ کَثیراً فَبارِکْ لی فیهِ وَ أرْسِلْهُ عَلی اَیْدی خِیارِ خَلْقِکَ وَ لا تُحْوِجْنی اِلی شِرارِ خَلْقک . وَ اِنْ لَمْ یَکُنْ فَکَوِّنْهُ بکِیْنُونِیَّتِکَ وَ وَحْدانِیَّتِکَ ، اَللّهُمَّ انْقُلْهُ اِلَیََّ حَیْثُ اَکُونُ وَ لا تَنْقُلْنی اِلَیْهِ یَکُونُ ، اِنَّکَ عَلی کُلِّ شَِیْءٍ قَدیرٌ . یا حَیُّ یا قَیُّومُ ، یا واحِدُ یا مَجیدُ ، یا بَرُّ یا رَحیمُ یا غَنیُّ ، صَلِّ عَلی مُحَمَّدٍ وَ آلِ مُحَمَّدٍ ، وَ تَمِّمْ عَلَیْنا نِعْمَتَکَ ، وَ هَنِّئْنا کَرامَتَکَ ، وَ اَلْبسْنا عافیَتَکَ . (۱)(۲)

 

Allame Muhammed Bakır Meclisi,İmam Zeynal Abidin(a.s)'dan şöyle naklediyor;imam buyurdu ki:

 

''Kameri ayın ilk pazartesi olduğunda, Vakıa Süresi'ni okumaya başla.Pazertesi bir kere,ondan sonraki gün iki kere oku.(Ondan sonra üç defa oku.Sonra dört.Sonra beş....)Bu şekilde ondördüncü gün de dahil  oku.Bu on dört gün içerisindeki  her perşembe,rızkının artması,borçlarını ödeyebilmen ve sıkıntılarının gitmesi için  yukarıdaki duayı bir kere oku.(Bu dua birçok kez  tecrübe edilmiştir.)Ve bunu siz şialar; akılsız ve cahil insanlardan saklayınız.''

 

 

KAYNAK:

1 - السعة و الرزق الشیخ محمد الکلباسی الحائری « قدس سره » : 59 .

 

2 – الصحیفة الفاطمیة الجامعة ص 178 و 179 .

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

 

+ نوشته شده در  Mon 30 Mar 2009ساعت 0:11  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  آرشیو نظرات

İMAM ZAMAN(A.F)’DAN YARDIM DİLEME

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

Seyyit Alihan Medeni ''Kelim-i Tayyib''de şöyle nakletmiştir:

 

Hz.İmam Zaman(a.s)'dan yardım dilemek istediğinizde,nerede olursanız olun iki rekat namaz kılın.Namazda Fatiha Süresi ve istediğiniz bir süreyi okuduktan sonra kıbleye dönerek,açık havada şöyle deyin:

 

سَلامُ اللّهِ الْكامِلُ التّامُّ الشّامِلُ الْعامُّ وَ صَلَواتُهُ الدّآئِمَةُ وَ بَرَكاتُهُ الْقآئِمَةُ التّامَّةُ عَلى حُجَّةِ اللّهِ وَ وَلِيِّهِ فى اَرْضِهِ وَ بلادِهِ وَ خَليفَتِهِ عَلى خَلْقِهِ وَ عِبادِهِ وَ سُلالَةِ النُّبُوَّةِ وَ بَقِيَّةِ الْعِتْرَةِ وَ الصَّفْوَةِ صاحِبِ الزَّمانِ وَ مُظْهِرِ الاِْيْمانِ وَ مُلَقِّنِ ]مُعْلِنِ [اَحْكامِ الْقُرانِ وَ مُطَهِّرِ الاَْرْضِ وَ ناشِرِ الْعَدْلِ فِى الطُّولِ وَ الْعَرْضِ وَ الْحُجَّةِ الْقآئِمِ الْمَهْدِىِّ الاِْمامِ الْمُنْتَظَرِ الْمَرْضِىِّ ]الْمُرْتَضى [وَ ابْنِ الاَْئِمَّةِ الطّاهِرينَ الْوَصِىِّ بْنِ الاَْوْصِيآءِ الْمَرْضِيّينَ الْهادِى الْمَعْصُومِ ابْنِ الاَْئِمَّةِ الْهُداةِ الْمَعْصُومينَ السَّلامُ عَلَيْكَ يا مُعِزَّ الْمُؤْمِنينَ الْمُسْتَضْعَفينَ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا مُذِلَّ الْكافِرينَ الْمُتَكَبِّرينَ الظّالِمينَ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا مَوْلاىَ يا صاحِبَ الزَّمانِ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَا بْنَ رَسُولِ اللّهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَا بْنَ اَميرِ الْمُؤْمِنينَ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَا بْنَ فاطِمَةَ الزَّهْرآءِ سَيِّدَةِ نِسآءِ الْعالَمينَ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَا بْنَ الاَْئِمَّةِ الْحُجَجِ الْمَعْصُومينَ وَ الاِْمامِ عَلَى الْخَلْقِ اَجْمَعينَ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا مَوْلاىَ سَلامَ مُخْلِص لَكَ فِى الْوِلايَةِ اَشْهَدُ اَنَّكَ الاِْمامُ الْمَهْدِىُّ قَوْلا وَ فِعْلا وَ اَنْتَ الَّذى تَمْلاَُ الاَْرْضَ قِسْطاً وَ عَدْلا بَعْدَ ما مُلِئَتْ ظُلْماً وَ جَوْراً فَعَجَّلَ اللّهُ فَرَجَكَ وَ سَهَّلَ مَخْرَجَكَ وَ قَرَّبَ زَمانَكَ وَ كَثَّرَ اَنْصارَكَ وَ اَعْوانَكَ وَ اَنْجَزَ لَكَ ما وَعَدَكَ فَهُوَ اَصْدَقُ الْقآئِلينَ وَ نُريدُ اَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذينَ اسْتُضْعِفُوا فِى الاَْرْضِ وَ نَجْعَلَهُمْ اَئِمَّةً وَ نَجْعَلَهُمُ الْوارِثينَ يا مَوْلاىَ يا صاحِبَ الزَّمانِ يَا بْنَ رَسُولِ اللّهِ حاجَتى كَذا وَ كَذا

 

 

''Keza ve Keza yerine hacetinizi söyleyiniz.''

 

 

فَاشْفَعْ لى فى نَجاحِها فَقَدْ تَوَجَّهْتُ اِلَيْكَ بحاجَتى لِعِلْمى اَنَّ لَكَ عِنْدَ اللّهِ شَفاعَةً مَقْبُولَةً وَ مَقاماً مَحْمُوداً فَبحَقِّ مَنِ اخْتَصَّكُمْ باَمْرِهِ وَ ارْتَضاكُمْ لِسِرِّهِ وَ بالشَّأْنِ الَّذى لَكُمْ عِنْدَ اللّهِ بَيْنَكُمْ وَ بَيْنَهُ سَلِ اللّهَ تَعالى فى نُجْحِ طَلِبَتى وَ اِجابَةِ دَعْوَتى وَ كَشْفِ كُرْبَتى

 

 

Tüm hacetlerini iste.Allah'ın izniyle kabul olur inşallah.

 

 

Müellifin dediğine göre; yardım dileme namazının ilk rekatında Fatiha Süresinden sonra ''ENNA FETAHNA Suresini'',ikinci rekatta ise ''İZA CAE NASRULLAH Suresini''okumak daha iyidir.

 

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

 

+ نوشته شده در  Mon 2 Mar 2009ساعت 18:14  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  آرشیو نظرات

SİMAT DUASI

 

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

Şebbur Duası diye de meşhur olan Simat Duasının Cuma gününün son saatlerinde okunması müstehaptır.Geçmiş alimlerin çoğu, meşhur dualardan olan Simat duasını okumaya özen gösterirlerdi.Bu dua, Şeyh Tusi'nin ''Misbah'' adlı eserinde,Seyyid İbn Tavus'un''Cemal'l-Usbu''adlı eserinde ve Kef'ami'nin kitaplarında muteber senetlerle Hz.Mehdi'nin(a.f) dört sefirinden biri olan Muhammed b.Osman-ı Amri'den(r.a),yine İmam Muhammed Bakır(a.s) ve İmam Cafer Sadık(a.s)'dan rivayet edilmiş ve Allame Meclisi onu şerhiyle birlikte ''Bihar'ul Envar'' adlı kitabında zikretmiştir.Şeyh'in ''Misbah'' adlı kitabında bu dua şöyle rivayet edilmiştir:

 

 

اَللّهُمَّ اِنّى اَسْئَلُكَ بِاسْمِكَ الْعَظيمِ الاَْعْظَمِ الاَْعَزِّ الاَْجَلِّ الاَْكْرَمِ الَّذى اِذا دُعيتَ بِهِ عَلى مَغالِقِ اَبْوابِ السَّمآءِ لِلْفَتْحِ بِالرَّحْمَةِ انْفَتَحَتْ وَ اِذا دُعيتَ بِهِ عَلى مَضآئِقِ اَبْوابِ الاَْرْضِ لِلْفَرَجِ انْفَرَجَتْ وَ اِذا دُعيتَ بِهِ عَلَى الْعُسْرِ لِلْيُسْرِ تَيَسَّرَتْ وَ اِذا دُعيتَ بِهِ عَلَى الاَْمْواتِ لِلنُّشُورِ انْتَشَرَتْ وَ اِذا دُعيتَ بِهِ عَلى كَشْفِ بَأسآءِ وَ الضَّرّآءِ انْكَشَفَتْ وَ بِجَلالِ وَجْهِكَ الْكَريمِ اَكْرَمِ الْوُجُوهِ وَ اَعَزِّ الْوُجُوهِ الَّذى عَنَتْ لَهُ الْوُجُوهُ وَ خَضَعَتْ لَهُ الرِّقابُ وَ خَشَعَتْ لْهُ الاَْصْواتُ وَ وَجِلَتْ لَهُ الْقُلُوبُ مِنْ مَخافَتِكَ وَ بِقُوَّتِكَ الَّتى بِها تُمْسِكُ السَّمآءَ اَنْ تَقَعَ عَلَى الاَْرْضِ اِلاّ بِاِذْنِكَ وَ تُمْسِكُ السَّماواتِ وَ الاَْرْضَ اَنْ تَزُولا وَ بِمَشِيَّتِكَ الَّتى دانَ لَهَا الْعالَمُونَ وَ بِكَلِمَتِكَ الَّتى خَلَقْتَ بِهَا السَّماواتُ وَ الاَْرَضَ وَ بِحِكْمَتِكَ الَّتى صَنَعْتَ بِهَا الْعَجآئِبَ وَ خَلَقْتَ بِهَا الظُّلْمَةَ وَ جَعَلْتَها لَيْلا وَ جَعَلْتَ اللَّيْلَ سَكَنًا وَ خَلَقْتَ بِهَا النُّورَ وَ جَعَلْتَهُ نَهارًا وَ جَعَلْتَ النَّهارَ نُشُورًا مُبْصِرًا وَ خَلَقْتَ بِهَا الشَّمْسَ وَ جَعَلْتَ الشَّمْسَ ضِيآءً وَ خَلَقْتَ بِهَا الْقَمَرَ وَ جَعَلْتَ الْقَمَرَ نُورًا وَ خَلَقْتَ بِهَا الْكَواكِبَ وَ جَعَلْتَها نُجُومًا وَ بُرُوجًا وَ مَصابيحَ وَ زينَةً وَ رُجُومًا وَ جَعَلْتَ لَها مَشارِقَ وَ مَغارِبَ وَ جَعَلْتَ لَها مَطالِعَ وَ مَجارِىَ وَ جَعَلْتَ لَها فَلَكًا وَ مَسابِحَ وَ قَدَّرْتَها فِى السَّمآءِ مَنازِلَ فَاَحْسَنْتَ تَقْديرَها وَ صَوَّرْتَها فَاَحْسَنْتَ تَصْويرَها وَ اَحْصَيْتَها بِاَسْمآئِكَ اِحْصآءً وَ دَبَّرْتَها بِحِكْمَتِكَ تَدْبيرًا وَ اَحْسَنْتَ تَدْبيرَها وَ سَخَّرْتَها بِسُلْطانِ اللَّيْلِ وَ سُلْطانِ النَّهارِ وَ السّاعاتِ وَ عَدَدَ السِّنينَ وَ الْحِسابِ وَ جَعَلْتَ رُؤيَتَها لِجَميعِ النّاسِ مَرْىءً واحِدًا وَ اَسْئَلُكَ اللّهُمَّ بِمَجْدِكَ الَّذى كَلَّمْتَ بِهِ عَبْدَكَ وَ رَسُولَكَ مُوسَى بْنَ عِمْرانَ عَلَيْهِ السَّلامُ فِى الْمُقَدَّسينَ فَوقَ اِحْساسِ الْكَرُوبينَ فَوقَ غَمآئِمِ النُّورِ فَوقَ تابُوتِ الشَّهادَةِ فى عَمُودِ النّارِ وَ فى طُورِ سَيْنآءَ وَ فى جَبَلِ حُوريثَ فِى الْوادِ الْمُقَدَّسِ فِى الْبُقْعَةِ الْمُبارَكَةِ مِنْ جانِبِ الطُّورِ الاَْيْمَنِ مِنَ الشَّجَرَةِ وَ فى اَرْضِ مِصْرَ بِتِسْعِ ايات بَيِّنات وَ يَومَ فَرَقْتَ لِبَنىاِسْرآئيلَ الْبَحْرَ وَ فِى الْمُنْبَجِساتِ الَّتى صَنَعْتَ بِهَا الْعَجآئِبَ فى بَحْرِ سُوف وَ عَقَدْتَ مآءَ الْبَحْرِ فى قَلْبِ الْغَمْرِ كَالْحِجارَةِ وَ جاوَزْتَ بِبَنى اِسْرآئيلَ الْبَحْرَ وَ تَمَّتْ كَلِمَتُكَ الْحُسْنى عَلَيْهِمْ بِما صَبَرُوا وَ اَورَثْتَهُمْ مَشارِقَ الاَْرْضِ وَ مَغارِبَهَا الَّتى بارَكْتَ فيها لِلعالَمينَ وَ اَغْرَقْتَ فِرعَونَ وَ جُنُودَهُ وَ مَراكِبَهُ فِى الْيَمِّ وَ بِاسْمِكَ الْعَظيمِ الاَْعْظَمِ الاَْعَزِّ الاَْجَلِّ الاَْكْرَمِ وَ بِمَجْدِكَ الَّذى تَجَلَّيْتَ بِهِ لِمُوسى كَليمِكَ عَلَيْهِ السَّلامُ فى طُورِ سَيْنآءِ وَ لاِِبْراهيمَ عَلَيْهِ السَّلامُ خَليلِكَ مِنْ قَبْلُ فى مَسْجِدِ الْخَيْفِ وَ لاِِسْحاقَ صَفِيِّكَ عَلَيْهِ السَّلامُ فى بِئْرِ شِيَع وَ لِيَعْقُوبَ نَبِيِّكَ عَلَيْهِ السَّلامُ فى بَيْتِ اِيل وَ اَوفَيْتَ لاِِبْراهيمَ عَلَيْهِ السَّلامُ بِميثاقِكَ و لاِِسْحاقَ بِحَلْفِكَ وَ لِيَعْقُوبَ بِشَهادَتِكَ وَ لِلْمُؤمِنينَ بِوَعْدِكَ وَ لِلدّاعينَ بِاَسْمآئِكَ فَاَجَبْتَ وَ بِمَجْدِكَ الَّذى ظَهَرَ لِمُوسَى بْنِ عِمْرانَ عَلَيْهِ السَّلامُ عَلى قُبَّةِ الرُّمّانِ وَ بِاياتِكَ الَّتى وَقَعَتْ عَلَى اَرْضِ مِصْرَ بِمَجْدِ الْعِزَّةِ وَ الْغَلَبَةِ بِايات عَزيزَة وَ بِسُلْطانِ الْقُوَّةِ وَ بِعِزِّةِ الْقُدْرَةِ وَ بِشَأنِ الْكَلِمَةِ التّامَّةِ وَ بِكَلِماتِكَ الَّتى تَفَضَّلْتَ بِها عَلى اَهْلِ السَّماواتِ وَ الاَْرْضِ وَ اَهْلِ الدُّنْيا وَ اَهْلِ الاْخِرَةِ وَ بِرَحْمَتِكَ الَّتى مَنَنْتَ بِها عَلى جَميعِ خَلْقِكَ وَ بِاسْتِطاعَتِكَ الَّتى اَقَمْتَ بِها عَلى الْعالَمينَ وَ بِنُورِكَ الَّذى قَدْ خَرَّ مِنْ فَزَعِهِ طُورُ سَيْنآءَ وَ بِعِلْمِكَ وَ جَلالِكَ وَ كِبْرِيآئِكَ وَ عِزَّتِكَ وَ جَبَرُوتِكَ الَّتى لَمْ تَسْتَقِلَّهَا الاَْرْضُ وَ انْخَفَضَتْ لَهَا السَّماواتُ وَ انْزَجَرَ لَهَا الْعُمْقُ الاَْكْبَرُ وَ رَكَدَتْ لَهَا الْبِحارُ وَ الاَْنْهارُ وَ خَضَعَتْ لَهَا الْجِبالُ وَ سَكَنَتْ لَهَا الاَْرْضُ بِمَناكِبِها وَ اسْتَسْلَمَتْ لَهَا الْخَلائِقُ كُلُّها وَ خَفَقَتْ لَهَا الرِّياحُ فى جَرَيانِها وَ خَمَدَتْ لَهَا النِّيرانُ فى اَوطانِها وَ بِسُلْطانِكَ الَّذى عُرِفَتْ لَكَ بِهِ الْغَلَبَةُ دَهْرَ الدُّهُورِ وَ حُمِدْتَ بِهِ فِى السِّماواتِ وَ الاَْرَضينَ وَ بِكَلِمَتِكَ كَلِمَةِ الصِّدْقِ الَّتى سَبَقَتْ لاَِبينا ادَمَ عَلَيْهِ السَّلامُ وَ ذُرِّيَّتِهِ بِالرَّحْمَةِ وَ اَسْئَلُكَ بِكَلِمَتِكَ الَّتى غَلَبَتْ كُلَّ شَىْء وَ بِنُورِ وَجْهِكَ الَّذى تَجَلَّيْتَ بِهِ لِلْجَبَلِ فَجَعَلْتَهُ دَكًّا وَ خَرَّ مُوسى صَعِقًا وَ بِمَجْدِكَ الَّذى ظَهَرَ عَلى طُورِ سَيْنآءِ فَكَلَّمْتَ بِهِ عَبْدَكَ وَ رَسُولَكَ مُوسَى بْنَ عِمْرانَ وَ بِطَلْعَتِكَ فى ساعيرَ وَ ظُهُورِكَ فى جَبَلِ فارانَ بِرَبَواتِ الْمُقَدَّسينَ وَ جُنُودِ الْمَلائِكَةِ الصّافّينَ وَ خُشُوعِ الْمَلائِكَةِ الْمُسَبِّحينَ وَ بِبَرَكاتِكَ الَّتى بارَكْتَ فيها عَلى اِبْراهيمَ خَليلِكَ عَلَيْهِ السَّلامُ فى اُمَّةِ مُحَمَّد صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَ الِهِ وَ بارَكْتَ لاِِسْحاقَ صَفِيِّكَ فى اُمَّةِ عِيسى عَلَيْهِمَا السَّلامُ وَ بارَكْتَ لِيَعْقُوبَ اِسْرآئيلِكَ فى اُمَّةِ مُوسى عَلَيْهِمَاالسَّلامُ وَ بارَكْتَ لِحَبيبِكَ مُحَمَّد صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَ الِهِ فى عِتْرَتِهِ وَ ذُرِّيَّتِهِ وَ اُمَّتِهِ اَللّهُمَّ وَ كَما غِبْنا عَنْ ذلِكَ وَ لَمْ نَشْهَدْهُ وَ امَنّا بِهِ وَ لَمْ نَرَهُ صِدْقًا وَ عَدْلا اَنْ تُصَلِّىَ عَلى مُحَمَّد وَ الِ مُحَمَّد وَ اَنْ تُبارِكَ عَلى مُحَمَّد وَ الِ مُحَمَّد وَ تَرَحَّمَ عَلى مُحَمَّد وَ الِ مُحَمَّد كَاَفْضَلِ ما صَلَّيْتَ وَ بارَكْتَ وَ تَرَحَّمْتَ عَلى اِبْراهيمَ وَ الِ اِبْراهيمَ اِنَّكَ حمَيدٌ مَجيدٌ فَعّالٌ لِما تُريدُ وَ اَنْتَ عَلى كُلِّ شَىْء قَدير

 

 

Daha sonra hacetlerini isteyip peşinden de şöyle de:

 

 

 اَللّهُمَّ بِحَقِّ هذَا الدُّعآءِبِحَقِّ هذِهِ الاَْسْمآءِ الَّتى لا يَعْلَمُ تَفْسيرَها وَ لا يَعْلَمُ باطِنَها غَيْرُكَ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَ الِ مُحَمَّد وَ افْعَلْ بى ما اَنْتَ اَهْلُهُ وَ لا تَفْعَلْ بى ما اَنَا اَهْلُهُ وَ اغْفِرْ لى مِنْ ذُنُوبى ما تَقَدَّمَ مِنْها وَ ما تَأخَّرَ وَ وَسِّعْ عَلَىَّ مِنْ حَلالِ رِزْقِكَ وَ اكْفِنى مَؤُونَةَ اِنْسانِ سَوْء وَ جارِ سَوْء وَ قَرينِ سَوْء وَ سُلْطانِ سَوْء اِنَّكَ عَلى ما تَشآءُ قَديرٌ وَ بِكُلِّ شَىْء عَليمٌ امينَ رَبَّ الْعالَمينَ اَنْتَ عَلى كُلِّ شَىْء قَديرٌ

 

 

Tüm hacetlerini iste ve şöyle de:

 

 

يا اَللّهُ يا حَنّانُ يا مَنّانُ يا بَديعَ السَّماواتِ وَ الاَْرْضِ يا ذَا الْجَلالِ وَ الاِْكْرامِ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ اَللّهُمَّ بِحَقِّ هذَا الدُّعآءِ

 

 

 Bu duayı sonuna kadar oku.Allame Meclisi,Seyyid İbn Baki'nin ''Misbah'' adlı eserinden Simat duasından sonra şu duanın okunmasını nakletmiştir.

 

 

اَللّهُمَّ بِحَقِّ هذَا الدُّعآءِ وَ بِحَقِّ هذِهِ الاَْسْمآءِ الَّتى لا يَعْلَمُ تَفْسيرَها وَ لا تأويلَها وَ لا باطِنَها وَ لا ظاهِرَها غَيْرُكَ اَنْ تُصَلِّىَ عَلى مُحَمَّد وَ الِ مُحَمَّد وَ اَنْ تَرْزُقَنى خَيْرَ الدُّنْيا وَ الاْخِرَة

 

 

Daha sonra hacetlerini iste ve peşinden şöyle de:

 

 

وَ افْعَلْ بى ما اَنْتَ اَهْلُهُ وَ لا تَفْعَلُ بى ما اَنَا اَهْلُهُ وَ انْتَقِمْ لى مِنْ

 

''Falan oğlu falan'' yerine düşmanının ismini söyle. 

 

 

  وَ اغْفِرْ لى مِنْ ذُنُوبى ما تَقَدَّمَ مِنْها وَ ما تَاَخَّرَ وَ لِوالِدَىَّ وَ لِجَميعِ الْمُؤْمِنينَ وَ الْمُؤْمِناتِ وَ وَسِّعْ عَلَىَّ مِنْ حَلالِ رِزْقِكَ وَ اكْفِنى مَؤُنَةَ اِنْسانِ سَوْء وَ جارِ سَوْء وَ سُلْطانِ سَوْء وَ قَرينِ سَوْء وَ يَومِ سَوْء وَ ساعَةِ سَوْء وَ انْتَقِمْ لى مِمَّنْ يَكيدُنى وَ مِمَّنْ يَبْغى عَلَىَّ وَ يُريدُبى وَ بِاَهْلى وَ اَولادى وَ اِخْوانى وَ جيرانى وَ قَراباتى مِنَ الْمُؤْمِنينَ وَ الْمُؤْمِناتِ ظُلْمًا اِنَّكَ عَلى ما تَشآءُ قَدير ٌ وَ بِكُلِّ شَىْء عَليمٌ امينَ رَبَّ الْعالَمين

 

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

+ نوشته شده در  Fri 27 Feb 2009ساعت 17:25  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  آرشیو نظرات

NUDBE DUASI VE TÜRKÇESİ

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

 

اَلْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعالَمینَ وَ صَلَّى اللهُ عَلى سَیِّدِنا مُحَمَّدٍ نَبِیِّهِ وَ آلِهِ وَ سَلَّمَ تَسْلیماً ، اَللّـهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ عَلى ما جَرى بِهِ قَضاؤكَ فی اَوْلِیائِكَ الَّذینَ اسْتَخْلَصْتَهُمْ لِنَفْسِكَ وَ دینِكَ ، اِذِ اخْتَرْتَ لَهُمْ جَزیلَ ما عِنْدَكَ مِنَ النَّعیمِ الْمُقیمِ الَّذی لا زَوالَ لَهُ وَ لاَ اضْمِحْلالَ ، بَعْدَ اَنْ شَرَطْتَ عَلَیْهِمُ الزُّهْدَ فی دَرَجاتِ هذِهِ الدُّنْیَا الدَّنِیَّةِ وَ زُخْرُفِها وَ زِبْرِجِها ، فَشَرَطُوا لَكَ ذلِكَ وَ عَلِمْتَ مِنْهُمُ الْوَفاءَ بِهِ فَقَبِلْتَهُمْ وَ قَرَّبْتَهُمْ ، وَ قَدَّمْتَ لَهُمُ الذِّكْرَ الْعَلِیَّ وَ الثَّناءَ الْجَلِىَّ ، وَ اَهْبَطْتَ عَلَیْهِمْ مَلائِكَتَكَ وَ كَرَّمْتَهُمْ بِوَحْیِكَ ، وَ رَفَدْتَهُمْ بِعِلْمِكَ ، وَ جَعَلْتَهُمُ الذَّریعَةَ اِلَیْكَ وَ

 

الْوَسیلَةَ اِلى رِضْوانِكَ ، فَبَعْضٌ اَسْكَنْتَهُ جَنَّتَكَ اِلى اَنْ اَخْرَجْتَهُ مِنْها ، وَ بَعْضٌ حَمَلْتَهُ فی فُلْكِكَ وَ نَجَّیْتَهُ وَ مَنْ آمَنَ مَعَهُ مِنَ الْهَلَكَةِ بِرَحْمَتِكَ ، وَ بَعْضٌ اتَّخَذْتَهُ لِنَفْسِكَ خَلیلاً وَ سَأَلَكَ لِسانَ صِدْقٍ فِی الاْخِرینَ فَاَجَبْتَهُ وَ جَعَلْتَ ذلِكَ عَلِیّاً ، وَ بَعْضٌ كَلَّمْتَهُ مِنْ شَجَـرَةٍ تَكْلیماً وَ جَعَلْتَ لَهُ مِنْ اَخیهِ رِدْءاً وَ وَزیراً ، وَ بَعْضٌ اَوْلَدْتَهُ مِنْ غَیْرِ اَبٍ وَ آتَیْتَهُ الْبَیِّناتِ وَ اَیَّدْتَهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ ، وَ كُلٌّ شَرَعْتَ لَهُ شَریعَةً ، وَ نَهَجْتَ لَهُ مِنْهاجاً ، وَ تَخَیَّرْتَ لَهُ اَوْصِیاءَ ، مُسْتَحْفِظاً بَعْدَ مُسْتَحْفِظٍ مِنْ مُدَّةٍ اِلى مُدَّةٍ ، اِقامَةً لِدینِكَ ، وَ حُجَّةً عَلى عِبادِكَ ، وَ لِئَلّا یَزُولَ الْحَقُّ عَنْ مَقَرِّهِ وَ یَغْلِبَ الْباطِلُ عَلى اَهْلِهِ ، وَ لا یَقُولَ اَحَدٌ لَوْلا اَرْسَلْتَ اِلَیْنا رَسُولاً مُنْذِراً وَ اَقَمْتَ لَنا عَلَماً هادِیاً فَنَتَّبِـعَ آیاتِكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَذِلَّ وَ نَخْزى ، اِلى اَنِ انْتَهَیْتَ بالأمْرِ اِلى حَبیبِكَ وَ نَجیبِكَ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَیْهِ وَ آلِهِ ، فَكانَ كَمَا انْتَجَبْتَهُ سَیِّدَ مَنْ خَلَقْتَهُ ، وَ صَفْوَةَ مَنِ اصْطَفَیْتَهُ ، وَ اَفْضَلَ مَنِ اجْتَبَیْتَهُ ، وَ اَكْرَمَ مَنِ اعْتَمَدْتَهُ ، قَدَّمْتَهُ عَلى اَنْبِیائِكَ ، وَ بَعَثْتَهُ اِلَى الثَّقَلَیْنِ مِنْ عِبادِكَ ، وَ اَوْطَأتَهُ مَشارِقَكَ وَ مَغارِبَكَ ، وَ سَخَّرْتَ لَهُ الْبُراقَ ، وَ عَرَجْتَ ( به ) بِرُوْحِهِ اِلى سَمائِكَ ، وَ اَوْدَعْتَهُ عِلْمَ ما كانَ وَما یَكُونُ اِلَى انْقِضاءِ خَلْقِكَ ، ثُمَّ نَصَرْتَهُ بِالرُّعْبِ ، وَ حَفَفْتَهُ بِجَبْرَئیلَ وَ میكائیلَ وَ الْمُسَوِّمینَ مِنْ مَلائِكَتِكَ وَ وَعَدْتَهُ اَنْ تُظْهِرَ دینَهُ عَلَى الدّینِ كُلِّهِ وَ لَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ ، وَ ذلِكَ بَعْدَ اَنْ بَوَّأتَهُ مَبَوَّأَ صِدْقٍ مِنْ اَهْلِهِ ، وَ جَعَلْتَ لَهُ وَ لَهُمْ اَوَّلَ بَیْتٍ وُضِعَ لِلنّاسِ لَلَّذی بِبَكَّةَ مُبارَكاً وَ هُدىً لِلْعالَمینَ ، فیهِ آیاتٌ بَیِّناتٌ مَقامُ اِبْراهیمَ وَ مَنْ دَخَلَهُ كانَ آمِناً ، وَ قُلْتَ : { اِنَّما یُریدُ اللهُ لِیُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَیْتِ وَ یُطَهِّرَكُمْ تَطْهیراً } ثُمَّ جَعَلْتَ اَجْرَ مُحَمَّدٍ صَلَواتُكَ عَلَیْهِ وَ آلِهِ مَوَدَّتَهُمْ فی كِتابِكَ فَقُلْتَ: { قُلْ لا اَسْاَلُكُمْ عَلَیْهِ اَجْراً اِلاَّ الْمَوَدَّةَ فِى الْقُرْبى }وَ قُلْتَ : { ما سَألْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍ فَهُو َلَكُمْ } وَ قُلْتَ : { ما اَسْاَلُكُمْ عَلَیْهِ مِنْ اَجْرٍ الّا مَنْ شاءَ اَنْ یَتَّخِذَ اِلى رَبِّهِ سَبیلاً } ، فَكانُوا هُمُ السَّبیلَ اِلَیْكَ وَ الْمَسْلَكَ اِلى رِضْوانِكَ ، فَلَمَّا انْقَضَتْ اَیّامُهُ اَقامَ وَلِیَّهُ عَلِیَّ بْنَ اَبی طالِب صَلَواتُكَ عَلَیْهِما وَ آلِهِما هادِیاً ، اِذْ كانَ هُوَ الْمُنْذِرَ وَ لِكُلِّ قَوْمٍ هادٍ ، فَقالَ وَ الْمَلأُ اَمامَهُ : مَنْ كُنْتُ مَوْلاهُ فَعَلِیٌّ مَوْلاهُ اَللّـهُمَّ والِ مَنْ والاهُ وَ عادِ مَنْ عاداهُ وَ انْصُرْ مَنْ نَصَرَهُ وَ اخْذُلْ مَنْ خَذَلَهُ ، وَ قالَ : مَنْ كُنْتُ اَنَا نَبِیَّهُ فَعَلِیٌّ اَمیرُهُ ، وَ قالَ : اَنَا وَ عَلِیٌّ مِنْ شَجَرَةٍ واحِدَةٍ وَ سائِرُالنَّاسِ مِنْ شَجَرٍ شَتّى ، وَ اَحَلَّهُ مَحَلَّ هارُونَ مِنْ مُوسى ، فَقال لَهُ : اَنْتَ مِنّی بِمَنْزِلَةِ هارُونَ مِنْ مُوسى الّا اَنَّهُ لا نَبِیَّ بَعْدی ، وَ زَوَّجَهُ ابْنَتَهُ سَیِّدَةَ نِساءِ الْعالَمینَ ، وَ اَحَلَّ لَهُ مِنْ مَسْجِدِهِ ما حَلَّ لَهُ ، وَ سَدَّ الاَْبْوابَ اِلاّ بابَهُ ، ثُمَّ اَوْدَعَهُ عِلْمَهُ وَ حِكْمَتَهُ فَقالَ : اَنـَا مَدینَةُ الْعِلْمِ وَ عَلِىٌّ بابُها ، فَمَنْ اَرادَ الْمَدینَةَ وَ الْحِكْمَةَ فَلْیَاْتِها مِنْ بابِها ، ثُمَّ قالَ : اَنْتَ اَخی وَ وَصِیّی وَ وارِثی ، لَحْمُكَ مِنْ لَحْمی وَ دَمُكَ مِنْ دَمی وَ سِلْمُكَ سِلْمی وَ حَرْبُكَ حَرْبی وَ الإیمانُ مُخالِطٌ لَحْمَكَ وَ دَمَكَ كَما خالَطَ لَحْمی وَ دَمی،وَ اَنْتَ غَداً عَلَى الْحَوْضِ خَلیفَتی وَ اَنْتَ تَقْضی دَیْنی وَ تُنْجِزُ عِداتی وَ شیعَتُكَ عَلى مَنابِرَ مِنْ نُورٍ مُبْیَضَّةً وُجُوهُهُمْ حَوْلی فِی الْجَنَّةِ وَ هُمْ جیرانی ، وَ لَوْلا اَنْتَ یا عَلِیُّ لَمْ یُعْرَفِ الْمُؤْمِنُونَ بَعْدی ، وَ كانَ بَعْدَهُ هُدىً مِنَ الضَّلالِ وَ نُوراً مِنَ الْعَمى ، وَ حَبْلَ اللهِ الْمَتینَ وَ صِراطَهُ الْمُسْتَقیمَ ، لا یُسْبَقُ بِقَرابَةٍ فی رَحِمٍ وَ لا بِسابِقَةٍ فی دینٍ ، وَ لا یُلْحَقُ فی مَنْقَبَةٍ مِنْ مَناقِبِهِ ، یَحْذُو حَذْوَ الرَّسُولِ صَلَّى اللهُ عَلَیْهِما وَ آلِهِما ، وَ یُقاتِلُ عَلَى التَّأویلِ وَ لا تَأخُذُهُ فِی اللهِ لَوْمَةُ لائِمٍ ، قَدْ وَتَرَ فیهِ صَنادیدَ الْعَرَبِ وَ قَتَلَ اَبْطالَهُمْ وَ ناوَشَ ( ناهش ) ذُؤْبانَهُمْ ، فَاَوْدَعَ قُلُوبَهُمْ اَحْقاداً بَدْرِیَّةً وَ خَیْبَرِیَّةً وَ حُنَیْنِیَّةً وَ غَیْرَهُنَّ ، فَاَضَبَّتْ عَلى عَداوَتِهِ وَ اَكَبَّتْ عَلى مُنابَذَتِهِ ، حَتّى قَتَلَ النّاكِثینَ وَ الْقاسِطینَ وَ الْمارِقینَ ، وَ لَمّا قَضى نَحْبَهُ وَ قَتَلَهُ اَشْقَى الاْخِرینَ یَتْبَعُ اَشْقَى الاَْوَّلینَ ، لَمْ یُمْتَثَلْ اَمْرُ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَیْهِ وَ آلِهِ فِی الْهادینَ بَعْدَ الْهادینَ ، وَ الاُْمَّةُ مُصِرَّةٌ عَلى مَقْتِهِ مُجْتَمِعَةٌ عَلى قَطیعَةِ رَحِمِهِ وَ اِقْصاءِ وُلْدِهِ اِلّا الْقَلیلَ مِمَّنْ وَفى لِرِعایَةِ الْحَقِّ فیهِمْ ، فَقُتِلَ مَنْ قُتِلَ ، وَ سُبِیَ مَنْ سُبِیَ وَ اُقْصِیَ مَنْ اُقْصِیَ وَ جَرَى الْقَضاءُ لَهُمْ بِما یُرْجى لَهُ حُسْنُ الْمَثُوبَةِ ، اِذْ كانَتِ الاَْرْضُ للهِ یُورِثُها مَنْ یَشاءُ مِنْ عِبادِهِ وَ الْعاقِبَةُ لِلْمُتَّقینَ ، وَ سُبْحانَ رَبِّنا اِنْ كانَ وَعْدُ رَبِّنا لَمَفْعُولاً ، وَ لَنْ یُخْلِفَ اللهُ وَعْدَهُ وَ هُوَ الْعَزیزُ الْحَكیمُ .

 

      فَعَلَى الاَْطائِبِ مِنْ اَهْلِ بَیْتِ مُحَمَّدٍ وَ عَلِیٍّ صَلَّى اللهُ عَلَیْهِما وَ آلِهِما فَلْیَبْكِ الْباكُونَ،وَ اِیّاهُمْ فَلْیَنْدُبِ النّادِبُونَ ، وَ لِمِثْلِهِمْ فَلْتَذْرِفِ ( فَلْتًدرِ ) الدُّمُوعُ ، وَ لْیَصْرُخِ الصّارِخُونَ ، وَ یَضِجَّ الضّاجُّونَ ، وَ یَعِـجَّ الْعاجُّوَن ، اَیْنَ الْحَسَنُ اَیْنَ الْحُسَیْنُ اَیْنَ اَبْناءُ الْحُسَیْنِ ، صالِحٌ بَعْدَ صالِـحٍ ، وَ صادِقٌ بَعْدَ صادِقٍ ، اَیْنَ السَّبیلُ بَعْدَ السَّبیلِ ، اَیْنَ الْخِیَرَةُ بَعْدَ الْخِیَرَةِ ، اَیْنَ الشُّمُوسُ الطّالِعَةُ ، اَیْنَ الاَْقْمارُ الْمُنیرَةُ ، اَیْنَ الاَْنْجُمُ الزّاهِرَةُ ، اَیْنَ اَعْلامُ الدّینِ وَ قَواعِدُ الْعِلْمِ ، اَیْنَ بَقِیَّةُ اللهِ الَّتی لا تَخْلُو مِنَ الْعِتْرَةِ الْهادِیـَةِ ، اَیـْنَ الـْمُعَدُّ لِـقَطْعِ دابِرِ الظَّلَمَةِ ، اَیْنَ الْمُنْتَظَرُ لاِِقامَةِ الاَْمْتِ وَ اْلعِوَجِ ، اَیْنَ الْمُرْتَجى لاِزالَةِ الْجَوْرِ وَ الْعُدْوانِ ، اَیْنَ الْمُدَّخَرُ لِتَجْدیدِ الْفَرآئِضِ و َالسُّنَنِ ، اَیْنَ الْمُتَخَیَّرُ لاِِعادَةِ الْمِلَّةِ وَ الشَّریعَةِ ، اَیْنَ الْمُؤَمَّلُ لاِِحْیاءِ الْكِتابِ وَ حُدُودِهِ ، اَیْنَ مُحْیی مَعالِمِ الدّینِ وَ اَهْلِهِ ، اَیْنَ قاصِمُ شَوْكَةِ الْمُعْتَدینَ ، اَیْنَ هادِمُ اَبْنِیَةِ الشِّرْكِ وَ النِّفاقِ ، اَیْنَ مُبیدُ اَهْلِ الْفُسُوقِ وَ الْعِصْیانِ وَ الطُّغْیانِ ، اَیْنَ حاصِدُ فُرُوعِ الْغَیِّ وَ الشِّقاقِ ( النِفاقِ ) ، اَیْنَ طامِسُ آثارِ الزَّیْغِ وَ الاَْهْواء ، اَیْنَ قاطِعُ حَبائِلِ الْكِذْبِ ( الكَذِبِ ) وَ الاِْفْتِراءِ ، اَیْنَ مُبیدُ الْعُتاةِ وَ الْمَرَدَةِ ، اَیْنَ مُسْتَأصِلُ اَهْلِ الْعِنادِ وَ التَّضْلیلِ وَ الاِْلْحادِ ، اَیْنَ مُـعِزُّ الاَْوْلِیاءِ وَ مُذِلُّ الاَْعْداءِ ، اَیْنَ جامِعُ الْكَلِمَةِ ( الكَلِمِ ) عَلَى التَّقْوى ، اَیْنَ بابُ اللهِ الَّذى مِنْهُ یُؤْتى ، اَیْنَ وَجْهُ اللهِ الَّذى اِلَیْهِ یَتَوَجَّهُ الاَْوْلِیاءُ ، اَیْنَ السَّبَبُ الْمُتَّصِلُ بَیْنَ الاَْرْضِ وَ السَّماءِ ، اَیْنَ صاحِبُ یَوْمِ الْفَتْحِ وَ ناشِرُ رایَةِ الْهُدى ، اَیْنَ مُؤَلِّفُ شَمْلِ الصَّلاحِ وَ الرِّضا ، اَیْنَ الطّالِبُ بِذُحُولِ الاَْنْبِیاءِ وَ اَبْناءِ الاَْنْبِیاءِ ، اَیْنَ الطّالِبُ ( المُطالِبُ ) بِدَمِ الْمَقْتُولِ بِكَرْبَلاءَ ، اَیْنَ الْمَنْصُورُ عَلى مَنِ اعْتَدى عَلَیْهِ وَ افْتَرى ، اَیْنَ الْمُضْطَرُّ الَّذی یُجابُ اِذا دَعا اَیْنَ صَدْرُ الْخَلائِقِ ذُوالْبِرِّ وَ التَّقْوى ، اَیْنَ ابْنُ النَّبِىِّ الْمُصْطَفى ، وَ ابْنُ عَلِیٍّ الْمُرْتَضى ، وَ ابْنُ خَدیجَةَ الْغَرّآءِ ، وَ ابْنُ فاطِمَةَ الْكُبْرى ، بِاَبی اَنْتَ وَ اُمّی وَ نَفْسی لَكَ الْوِقاءُ وَ الْحِمى،یَا بْنَ السّادَةِ الْمُقَرَّبینَ ، یَا بْنَ النُّجَباءِ الاَْكْرَمینَ ، یَا بْنَ الْهُداةِ الْمَهْدِیّینَ ( المُهْتَدینَ ) ، یَا بْنَ الْخِیَرَةِ الْمُهَذَّبینَ ، یَا بْنَ الْغَطارِفَةِ الاَْنْجَبینَ ، یَا بْنَ الاَْطائِبِ الْمُطَهَّرینَ ( المُتَطَهْریِِنَ )،یَا بْنَ الْخَضارِمَةِ الْمُنْتَجَبینَ ، یَا بْنَ الْقَماقِمَةِ الاَْكْرَمینَ (الأكْبَرینَ ) ، یَا بْنَ الْبُدُورِ الْمُنیرَةِ ، یَا بْنَ السُّرُجِ الْمُضیئَةِ ، یَا بْنَ الشُّهُبِ الثّاقِبَةِ ، یَا بْنَ الاَْنْجُمِ الزّاهِرَةِ ، یَا بْنَ السُّبُلِ الْواضِحَةِ ، یَا بْنَ الاَْعْلامِ الّلائِحَةِ ، یَا بْنَ الْعُلُومِ الْكامِلَةِ ، یَا بْنَ السُّنَنِ الْمَشْهُورَةِ ، یَا بْنَ الْمَعالِمِ الْمَأثُورَةِ ، یَا بْنَ الْمُعْجِزاتِ الْمَوْجُودَةِ،یَا بْنَ الدَّلائِلِ الْمَشْهُودَةِ ( المَشْهُورَةِ ) ، یَا بْنَ الصـِّراطِ الْمُسْتَقیمِ ، یَا بْنَ النَّبَأِ الْعَظیمِ،یَا بْنَ مَنْ هُوَ فی اُمِّ الْكِتابِ لَدَى اللهِ عَلِیٌّ حَكیمٌ ، یَا بْنَ الآیاتِ وَ الْبَیِّناتِ ، یَا بْنَ الدَّلائِلِ الظّاهِراتِ ، یَا بْنَ الْبَراهینِ الْواضِحاتِ الْباهِراتِ ، یَا بْنَ الْحُجَجِ الْبالِغاتِ،یَا بْنَ النِّعَمِ السّابِغاتِ ، یَا بْنَ طه وَ الْـمُحْكَماتِ ، یَا بْنَ یس وَ الذّارِیاتِ ، یَا بْنَ الطُّورِ وَ الْعادِیاتِ ، یَا بْنَ مَنْ دَنا فَتَدَلّى فَكانَ قابَ قَوْسَیْنِ اَوْ اَدْنى دُنُوّاً وَ اقْتِراباً مِنَ الْعَلِیِّ الاَْعْلى ، لَیْتَ شِعْری اَیْنَ اسْتَقَرَّتْ بِكَ النَّوى ، بَلْ اَیُّ اَرْضٍ تُقِلُّكَ اَوْ ثَرى ، اَبِرَضْوى اَوْ غَیْرِها اَمْ ذی طُوى ، عَزیزٌ عَلَیَّ اَنْ اَرَى الْخَلْقَ وَ لا تُرى وَ لا اَسْمَعُ لَكَ حَسیساً وَ لا نَجْوى ، عَزیزٌ عَلَیَّ اَنْ ( لا تُحِیطَ بِِیَ دُونكَ ) تُحیطَ بِكَ دُونِیَ الْبَلْوى وَ لا یَنالُكَ مِنّی ضَجیجٌ وَ لا شَكْوى ، بِنَفْسی اَنْتَ مِنْ مُغَیَّبٍ لَمْ یَخْلُ مِنّا ، بِنَفْسی اَنْتَ مِنْ نازِحٍ ما نَزَحَ ( یَنْزِحُ ) عَنّا ، بِنَفْسی اَنْتَ اُمْنِیَّةُ شائِقٍ یَتَمَنّى ، مِنْ مُؤْمِن وَ مُؤْمِنَةٍ ذَكَرا فَحَنّا ، بِنَفْسی اَنْتَ مِنْ عَقیدِ عِزٍّ لایُسامى ، بِنَفْسی اَنْتَ مِنْ اَثیلِ مَجْدٍ لا یُجارى ، بِنَفْسی اَنْتَ مِنْ تِلادِ نِعَمٍ لا تُضاهى ، بِنَفْسی اَنْتَ مِنْ نَصیفِ شَرَفٍ لا یُساوى ، اِلى مَتى اَحارُ فیكَ یا مَوْلایَ وَ اِلى مَتی ، وَ اَىَّ خِطابٍ اَصِفُ فیكَ وَ اَیَّ نَجْوى ، عَزیزٌ عَلَیَّ اَنْ اُجابَ دُونَكَ وَ اُناغى ، عَزیزٌ عَلَیَّ اَنْ اَبْكِیَكَ وَ یَخْذُلَكَ الْوَرى ، عَزیزٌ عَلَیَّ اَنْ یَجْرِیَ عَلَیْكَ دُونَهُمْ ما جَرى ، هَلْ مِنْ مُعینٍ فَاُطیلَ مَعَهُ الْعَویلَ وَ الْبُكاءَ ، هَلْ مِنْ جَزُوعٍ فَاُساعِدَ جَزَعَهُ اِذا خَلا ، هَلْ قَذِیَتْ عَیْنٌ فَساعَدَتْها عَیْنی عَلَى الْقَذى ، هَلْ اِلَیْكَ یَا بْنَ اَحْمَدَ سَبیلٌ فَتُلْقى ، هَلْ یَتَّصِلُ یَوْمُنا مِنْكَ بِعِدَةٍ فَنَحْظى ، مَتى نَرِدُ مَناهِلَكَ الرَّوِیَّةَ فَنَرْوى،مَتى نَنْتَقِعُ مِنْ عَذْبِ مائِكَ فَقَدْ طالَ الصَّدى ، مَتى نُغادیكَ وَ نُراوِحُكَ فَنُقِرَّ عَیْناً ( فَتَقُرُ عًُیًُوننا ) ، مَتى تَرانا وَ نَراكَ وَ قَدْ نَشَرْتَ لِواءَ النَّصْرِ تُرى ، اَتَرانا نَحُفُّ بِكَ وَ اَنْتَ تَاُمُّ الْمَلاََ وَ قَدْ مَلأْتَ الاَْرْضَ عَدْلاً وَ اَذَقْتَ اَعْداءَكَ هَواناً وَ عِقاباً ، وَ اَبَرْتَ الْعُتاةَ وَ جَحَدَةَ الْحَقِّ ، وَ قَطَعْتَ دابِرَ الْمُتَكَبِّرینَ ، وَ اجْتَثَثْتَ اُصُولَ الظّالِمینَ ، وَ نَحْنُ نَقُولُ الْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعالَمینَ .

 

      اَللّـهُمَّ اَنْتَ كَشّافُ ْالكُرَبِ وَ الْبَلْوى ، وَ اِلَیْكَ اَسْتَعْدى فَعِنْدَكَ الْعَدْوى ، وَ اَنْتَ رَبُّ الاْخِرَةِ وَ الدُّنْیا ( الاُولی ) ، فَاَغِثْ یا غِیاثَ الْمُسْتَغیثینَ عُبَیْدَكَ الْمُبْتَلى ، وَ اَرِهِ سَیِّدَهُ یا شَدیدَ الْقُوى ، وَ اَزِلْ عَنْهُ بِهِ الاَْسى وَ الْجَوى ، وَ بَرِّدْ غَلیلَهُ یا مَنْ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوى ، وَ مَنْ اِلَیْهِ الرُّجْعى وَ الْمُنْتَهى .

 

      اَللّـهُمَّ وَ نَحْنُ عَبیدُكَ التّائِقُونَ ( الشائقون ) اِلى وَلِیِّكَ الْمُذَكِّرِ بِكَ وَ بِنَبِیِّكَ ، خَلَقْتَهُ لَنا عِصْمَةً وَ مَلاذاً ، وَ اَقَمْتَهُ لَنا قِواماً وَ مَعاذاً ، وَ جَعَلْتَهُ لِلْمُؤْمِنینَ مِنّا اِماماً ، فَبَلِّغْهُ مِنّا تَحِیَّةً وَ سَلاماً ، وَ زِدْنا بِذلِكَ یارَبِّ اِكْراماً ، وَ اجْعَلْ مُسْتَقَرَّهُ لَنا مُسْتَقَرّاً وَ مُقاماً ، وَ اَتْمِمْ نِعْمَتَكَ بِتَقْدیمِكَ اِیّاهُ اَمامَنا حَتّى تُورِدَنا جِنانَكَ ( جَنّاتِكَ ) وَ مُرافَقَةَ الشُّهَداءِ مِنْ خُلَصائِكَ .

 

      اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَ آلِ مُحَمَّدٍ ، وَ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ جَدِّهِ وَ رَسُولِكَ السَّیِّدِ الاَكْبَرِ ، وَ عَلى اَبیهِ السَّیِّدِ الاَصْغَرِ ، وَ جَدَّتِهِ الصِّدّیقَةِ الْكُبْرى فاطِمَةَ بِنْتِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَیْهِ وَ آلِهِ ، وَ عَلى مَنِ اصْطَفَیْتَ مِنْ آبائِهِ الْبَرَرَةِ ، وَ عَلَیْهِ اَفْضَلَ وَ اَكْمَلَ وَ اَتَمَّ وَ اَدْوَمَ وَ اَكْثَرَ وَ اَوْفَرَ ما صَلَّیْتَ عَلى اَحَدٍ مِنْ اَصْفِیائِكَ وَ خِیَرَتِكَ مِنْ خَلْقِكَ ، وَ صَلِّ عَلَیْهِ صَلاةً لا غایَةَ لِعَدَدِها وَ لا نِهایَةَ لِمَدَدِها وَ لا نَفادَ لاَِمَدِها.

 

      اَللّـهُمَّ وَ اَقِمْ بِهِ الْحَقَّ وَ اَدْحِضْ بِهِ الْباطِلَ وَ اَدِلْ بِهِ اَوْلِیاءَكَ وَ اَذْلِلْ بِهِ اَعْداءَكَ وَ صِلِ اللّهُمَّ بَیْنَنا وَ بَیْنَهُ وُصْلَةً تُؤَدّى اِلى مُرافَقَةِ سَلَفِهِ ، وَ اجْعَلْنا مِمَّنْ یَأخُذُ بِحُجْزَتِهِمْ ، وَ یَمْكُثُ فی ظِلِّهِمْ ، وَ اَعِنّا عَلى تَأدِیَةِ حُقُوقِهِ اِلَیْهِ ، وَ الاْجْتِهادِ فی طاعَتِهِ ، وَ اجْتِنابِ مَعْصِیَتِهِ ، وَ امْنُنْ عَلَیْنا بِرِضاهُ ، وَهَبْ لَنا رَأَفَتَهُ وَ رَحْمَتَهُ وَ دُعاءَهُ وَ خَیْرَهُ مانَنالُ بِهِ سَعَةً مِنْ رَحْمَتِكَ وَ فَوْزاً عِنْدَكَ ، وَ اجْعَلْ صَلاتَنا بِهِ مَقبُولَةً ، وَ ذُنُوبَنا بِهِ مَغْفُورَةً ، وَ دُعاءَنا بِهِ مُسْتَجاباً وَ اجْعَلْ اَرْزاقَنا بِهِ مَبْسُوطَةً ، وَ هُمُومَنا بِهِ مَكْفِیَّةً ، وَ حَوآئِجَنا بِهِ مَقْضِیَّةً ، وَ اَقْبِلْ اِلَیْنا بِوَجْهِكَ الْكَریمِ وَ اقْبَلْ تَقَرُّبَنا اِلَیْكَ ، وَ انْظُرْ اِلَیْنا نَظْرَةً رَحیمَةً نَسْتَكْمِلُ بِهَا الْكَرامَةَ عِنْدَكَ ، ثُمَّ لا تَصْرِفْها عَنّا بِجُودِكَ ، وَ اسْقِنا مِنْ حَوْضِ جَدِّهِ صَلَّى اللهُ عَلَیْهِ وَ آلِهِ بِكَأسِهِ وَ بِیَدِهِ رَیّاً رَوِیّاً هَنیئاً سائِغاً لا ظَمَاَ بَعْدَهُ یا اَرْحَمَ الرّاحِمینَ

 

 

NUDBE DUASI'NIN TÜRKÇESİ

 


Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur Allah'ın salatı ve kamil selamı O'nun Peygamberi Efendimiz Hz. Muhammed'e (s.a.a) ve O'nun soyuna olsun.

 

 


Ey Allah'ım, kendin ve dinin için, Seçkin ve Halis kıldığın dostların hakkında uyguladığın takdirin hususunda Sana hamd olsun. Sen kendi katında (yanında) olan zevalsiz, kalıcı nimetlerini onlara ayırdın (layık gördün).Bu nimetler vermenin karşılığında, alçak dünyanın rutbe ve makamlarına, yaldız ve süslerine aldırış etmeyip, züht edecekleri hususunda onlardan söz aldıni Onlar da bu hususta, Sana söz verdiler ve Sen onların vefalı olduğunu bildiğin için, onları kabul ettin ve kendine yaklaştırdın ve onların isimlerini, zikirlerini yücelttin ve övgülerini aşikar edip yaydın.Meleklerini onlara indirdin ve onlara vahyinle ikramda bulundun.İlminle onları üstün kıldın ve onları kendine ulaşmanın ve rızanı kazanmanın vesilesi kıldın.

 

Bazılarını(1)çıkarıncaya'dek cennetinde yerleştirdin. Bazısını(2)gemide taşıdın ve kendi rahmetinle onu ve onunla beraber iman edenleri, helak olmaktan kurtardın. Bazısını da(3) kendin için dost edindin, O ise sonradan gelen ümmetlerde, kendisine bir lisanı sıdk istedi ve Sen icabet ederek O'nu yüce makama ulaştırdın. Bazılarıyla(4) bir ağaç vasıtasıyla konuştun.Kardeşini O'na destek ve yardımcı kıldın. Bazılarını

(5) babasız dünyaya getirdin. Ona ufacık nişanelerini verdin ve Ruhul Kudüs (temiz bir ilahi ruh) ile destekledin.Bunlardan her birine bir şeriat ve bir açık yol koydun ve onlara vasiler seçtin.Bu peygamber ve vasiler belirli sûreler için dinin koruyuculuğunu üstlenmiş ve onu ayakta tutmuşlardır.

 

 

Bunları kullarına hüccet olarak ve hakkın sarsılmaması ve batılın hak taraftarlarına galip olmamaları ve kimse niye bize korkutucu bir Resul göndermedin ve hidayet edici bir nişane dikmedin de biz yolumuzu şaşırıp zillet ve bedbahtlığa düçar olmadan senin nişanelerine tabi olaydık dememesi için gönderdin. Ta ki sıra Senin seçkin kıldığın Habibin Muhammed (s.a.a) geldi. O, Senin beğenmiş olduğun gibi yaratıklarının efendisi ve seçkin kıldığın kullarının en üstünü ve beğendiklerinin en faziletlisi ve güvendiklerinin en kerametlisi idi.

 

Bu yüzden O'nu tüm peygamberlerinden öne geçirdin ve O'nu cin ve insanların bütününe mebus kıldın ve alemin doğusuyla, batısıyla her yanını O'nun peygamberliğinin fermanına soktun. Burak'ı (Gök aleminde seyretmek vesilesini) O'nun emrine verdin ruhunu göklere çıkardın ve bütün yaratıkların olmuşların ve olacakların ilmini O'na verdin. Sonra da O'na düşmanlık edenlerin kalbine korku salarak, O'na yardım eyledin ve Cebrail, Mikail ve yüce makamlı olan meleklerinle O'nu muhafaza eyledin ve müşrikler istemese de dinin bütün dinlerden üstün kılacağını vaad ettin. Bu vaadini peygamberi (kendi ailesiden ayrılıp Mekke'den hicret ettikten sonra tekrar O'nu, ailesinin de bulunduğu doğruluk yuvasına

(6) fetihle geri döndererek gerçekleştirdin. O evi Mekke şehrindeki insanlar için yapılmış alemlere hidayet vesilesi olan mûbarek bir yer kıldın, o ev de apaçık nişaneler ve İbrahim'in makamı vardır. Kim o eve girerse, emniyette ve emanda olur ve buyurdun ki: "Elbette ki Allah, siz Ehl-i beyt'ten her kötülüğü gidermek ve sizleri tertemiz kılmak ister."

 

 

Yine Muhammed (s.a.a)'in  ve Ehlibeyti'nin mükafatının "Ehl-i Beyt'i sevmek olduğunu" Kur'an da açıkladın ve şöyle buyurdun:''De ki Ey Resül Ben, sizden yakınlarımı (akrabalarımı) sevmekten başka bir mükafat istemiyorum''.

 

 

 Ve yine Kur'an'da: ''Ben, sizden Peygamberliğimin mükafatı olarak bir şey istiyorsam, o da yine sizler içindir. (kendi yararınızadır). ''Yani (Ehl-i Beyt'imi sevmek, sizleri saadete kavuşturur) diye söylemesini emrettin ve buyurdun ki: "Sizden peygamberliğim için bir karşılık istemiyorum sadece o kimse ki Rabbine doğru bir yol alıyor."

 

 

Böylece onları (Ehl-i Beyt) sana ulaşmak için yol ve rızana ulaşmak için vesile kıldın. Öyle ki: O'nun (Peygamberin) ömrünün günleri sona erince, velisi Ali ibn-i Ebu Talib (a.s) hidayetçi olarak tayin ettin. Çünkü Peygamber korkutucu idi ama her kavmin bir hidayetçisi vardır. Resulullah (s.a.a) halk önünde toplu olarak bulunduğu bir halde buyurdu ki: "Ben kimin mevlası isem Ali'de onun mevlasıdır. Ey Allah'ım! O'nunla dost olanla dost ol, O'na düşman olana düşman ol! O'na yardım edene, yardım et, ve O'nu yalnız bırakanı yalnız bırak!''

 

 

 


Yine buyurdun ki: ''Ben kimin Peygamberi isem, Ali onun Emiri (önderi) dir. ''

 

 

Ve yine buyurdun ki:'' Ben ve Ali, bir ağaçtanız ama diğer insanlar  ayrı ağaçtandır. ''

 

 

Ve yine Resulullah (s.a.a) kendine nisbet Ali'nin (a.s) Harun'un, Musa'ya (a.s) olan nisbetinin aynısı olduğunu bildirerek Hz. Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurmuştur:

 

 

 "Senin bana göre menziletin Harun'un, Musa'ya olan menzileti gibidir, sadece Ben'den sonra peygamber yoktur."

 

 

Yine kendi, alemlerin en üstünü olan kızıyla O'nu evlendirdi, kendine mescidinde helal olanı ona da helal eyledi ve O'nun kapısından başka mescide açılan bûtûn ev kapılarını kapattı. Sonra ilmini ve hikmetini ona teslim ederek buyurdu ki:

 

 

'' Ben ilmin şehri ve Ali onun (o şehrin) kapısıdır. Kim hikmet şehrine gelmek isterse o kapıdan gelsin.''

 

 

Ve yine buyurdu ki: ''Sen (Ey Ali) benim kardeşim, vasim, varisimsin. Senin etin, benim etimdendir. Senin kanın, benim kanımdandır. Senin barışın, Benim'de barışımdır. Senin harbin, Benim harbimdir, ve Benim etimle, kanım imanla yoğrulduğu gibi, Senin etinle kanın imanla yoğrulmuştur.''

 

 

 


Yarın mahşerde Kevser havuzunun başında benim halifemsin; sen, benim borçlarımı ödeyen ve vaadlerimi gerçekleştirensin. Senin Şiaların nurdan minberler üzerinde yerleşmiş (oturmuş) yüzleri ak olarak cennette benimle yan yana yer alırlar; Onlar benim komşularım olurlar. Ey Ali! Eğer Sen olmasaydın benden sonra müminlerin kimler olduğu belli olmazdı.''

 

 

 Böylece Ali (a.s), Resulullah'dan (s.a.a) sonra ümmeti delaletten kurtaran bir hidayetçi ve körlüğü önleyen nur idi. O ümmet içerisinde Allah'ın sapasağlam ipi ve dosdoğru yolu (Sırat-ul mustakim) idi.

 

 

Kimse Peygambere akrabalığı, dinde önceliği yönünden O'ndan öne geçemez. Hatta hiç bir fazilet menkibesinde kimse O'na ulaşamazdı. O Peygamber'in (s.a.a) adımının yerine, adım koyuyor ve (Kur'an-ın) tevili üzerine (münafıklarla) savaşıyordu. Allah'ın dinini himaye etmek hususunda hiçbir kınayıcının, kınamasına aldırış etmiyordu. Allah için Arabın büyüklerinin kanını döktü ve kahramanlarını yere serdi, azgınlarına boyun eğdirdi. Böylece (müşrik Arapların) Bedir, Hayber, Huneyn ve diğer savaşlarda yüreklerini kin ile doldurdu. (Çünkü bu savaşlarda onların büyükleri Hz. Ali'nin (a.s) kılıcıyla yere serildiler diye onlar da Ali'ye karşı kin besleyerek) O'na düşman kesildiler, O'na hamle ettiler; O da mecburen Nakisin (ahitlerini çiğneyenler) ve Kasitin (zalimler) ve Marikinle (dinden çıkanlarla) savaşarak onlardan bir çoğunu öldürdü. Eceli yetiştiğinde de, sonuncuların en şakisi,öncekilerin en şakisine uyarak O'nu şehit etti.

 

 

 


Resulullah(s.a.a)'ın ardarda  gelen hidayet imamları hususunda itaat etmediler. Onların hakkına riayet etmek konusunda vefalı davranan  az bir grup hariç ümmet ısrarla onlara karşı düşmanlığa koyuldular.Peygamber'in akrabalarının iyi ilişkiyi kesmek ve evlatlarını uzaklaştırmak için toplandılar.Böylece Ehl-i Beyt'ten niceleri öldürüldüler, çocukları ve hanımları esir alındılar ve (vatanlarından, haklarından) uzaklaştırıldılar. Böylece Allah'ın kaza ve kaderi onları mükafata layık kılacak şekilde cari oldu. "Çünkü yeryüzü Allah içindir, ona son olarak seçkin kullarını hakim kılacaktır, iyi mükafat ve iyi sonuç (son zafer) takvalılar içindir. Rabbimiz her eksiklikten uzaktır ve O'nun vaadi (hiç şüphesiz) gerçekleşecektir. Allah'u Teala asla kendi vadesine hilaf etmez ve O'dur aziz ve hakim."

 

 

 Öyleyse ağlayanlar (Ehl-i Beyt'in şiaları) Muhammed ve Ali (Allah'ın salat ve selamı onlara ve soylarına olsun)nin pak soyunun mazlumlarına ağlasın. Ve ağıt söyleyenler onlar için ağıt söylesin.Ve gözyaşı dökenler, o büyükler için gözyaşı döksünler.Ahu-figan edenler, onlar için ahu-figan etsinler. Yürekten feryad ederek desinler ki: ''Nerededir Hasan?Nerededir Hüseyin?Nerededir Hüseyin'in evlatları? Birbirinden sonra gelen o salihler neredeler? Birbirinin ardınca gelen doğrular neredeler? Birbirini takip eden kurtuluş yolları neredeler? Sırayla gelip giden o seçkinler neredeler? Nerededir ışıkla güneş? Nerededir nurlu aylar? Nerededir o parlak yıldızlar? Nerededir dinin direkleri ve ilmin direkleri? Nerededir hidayet ve itret ailesinden olan Bakiyyetullah?Nerededir zalimlerin kökünü kazımak için (Allah tarafından) belirlenen imam? Nerededir sapıklık ve eğrilikleri düzeltmek için beklenilen önder?Nerededir zulüm ve tecavüzü bertaraf etmek için ümit edilen rehber? Nerededir farzları ve sünnetleri diriltmek için (Allah emriyle) korunan? Nerededir inanç ve şeriatı getirmek için seçilen? Nerededir İlahi kitap olan Kur'an-ı ve kanunlarını ihya etmesi ümit edilen? Nerededir din öğretilerini ve din ehlini dirilten? Nerededir saldırganların izzetini kıran? Nerededir şirk ve nifak binalarını (nizamını) yıkan? Nerededir fasık, isyankar ve tağutları yok eden? Nerededir batıl ve bölücülüğün dallarını kesen? Nerededir eğrilik ve heva heveslerin eserlerini mahveden? Nerededir yalan ve iftira ağlarını koparan? Nerededir azgınları mahv eden? Nerededir inat ve sapıklık ehlinin kökünü kazıyan? Nerededir dostlara izzet verip, düşmanları zelil eden önder? Nerededir sözleri takva üzerine birleştiren? Nerededir Allah'ına doğru açılan tek kapı? Nerededir Allah dostlarının (evliyanın) yöneldiği Allah'ın vechi? Nerededir yer ve göğü birbirine bağlayan vesile? Nerededir fetih gününün sahibi ve hidayet bayrağını göklere çeken? Nerededir İslam ve hoşnutluğu bir araya toplayan? Nerededir peygamberlerin ve Peygamber evlatlarının kanlarının hesabını soran? Nerededir Kerbela Şehidi'nin kanını soran? Nerededir kendine zulüm ve iftira edenlere karşı zafer kazanacak olan? Nerededir dua ettiğinde, duası kabul olan muztar (perişan) kimse? Nerededir mahlukatın ihsan ve takva sahibi olan önder? Nerededir Muhammed Mustafa Peygamber'in oğlu? Nerededir Murtaza Ali'nin oğlu? Nerededir üstün makam sahibi Hatice'nin oğlu ve Fatımet üz-Zehra'nın oğlu? Babam, annem ve ben sana feda olayım, canlarımız sana yönelen belalara siper olsun. Ey Allah'ın dergahına yakın olan büyüklerin çocuğu! Ey kerem sahibi soyluların çocuğu! Ey hidayete kavuşmuş hidayetcilerin çocuğu!Ey temiz seçkinlerin çocuğu!Ey pakların çocuğu!Ey seçkin ihsan sahiplerinin çocuğu!Ey keremli büyüklerin çocuğu! Ey aydınlatan dolunayların çocuğu!Ey aydınlık saçan kandillerin çocuğu!Ey parlak ve aydın yıldızların  çocuğu! Ey parlak yıldızların çocuğu!Ey apaçık yolların çocuğu! Ey aşikar nişanelerin çocuğu!Ey kamil ilimlerin çocuğu! Ey meşhur sünnetlerin çocuğu!Ey eseri kalan öğretilerin çocuğu!Ey kalıcı mücizelerin çocuğu!Ey görünen delillerin çocuğu!Ey Allah katında Ümmi'l kitapta (asıl kitap) ismi yüce ve hekim olanın çocuğu!Ey açık nişanelerin ve delillerin çocuğu!Ey apaçık, nurlu burhanların çocuğu! Ey yeterli hüccetlerin çocuğu!Ey bol nimetlerin çocuğu!Ey yeterli hüccetlerin çocuğu!Ey bol nimetlerin çocuğu!Ey "Taha" ve "Muhkemat"ın çocuğu!Ey "Yasin" ve "Ez- Zariyat"ın çocuğu!Ey "Tur" ve Adiyat Süre'sinin çocuğu! Ey herşeyden yüce olan yüceye aralarında iki yaydan kadar belki daha az bir mesafe çocuğu!

 

 

Keşke bilseydim Senin nerde ikamet ettiğini veya hangi toprağın seni üzerinde taşıdığını?Acaba Rezva dağında mısın veya başka bir yerde misin?Yoksa Tur'da mısın?

 

 

 Halkı görüpte seni görmekten mahrum olmak, Senin en hafif bir ses ve konuştuğunu duymamak bana çok ağır geliyor. Zorluk ve belanın beni değil de, hep seni çevrelemiş olması, benim bir feryat ve şikayet sesimin bile Sana ulaşmaması bana çok ağır geliyor. Canım feda olsun Sana ey gaip olup, bizleri bırakıp gitmeyen. Canım feda olsun Sana bizden ayrı düşen ama gönlü bizimle olan, canım feda olsun Sana ey iştiyak sahibinin gönlündeki arzusu.Seni hatırladıklarında, gönülden ah çekip sana kavuşmak isteyen müminlerin dileği.Canım feda olsun Sana ey değerine ulaşılmayan izzet komutanı. Canım Sana feda olsun ey benzeri olmayan kalıcı nimet. Canım Sana feda olsun ey mertebesine ulaşılmayan şevket ve şerefin aslı.Canımız Sana feda olsun ey eşi bulunmayan büyük izzet sahibi.

 

 

 Ne zamana kadar Sen hususunda böyle şaşkın kalayım?Ne zamana kadar hangi vasıflarla seni, vasıflandırayım? Ve hangi dille Seninle raz-u niyaz edeyim?Senden başkasından cevap almak, başkalarıyla konuşmak,ama Senden bir şey duymamak bana çok ağır geliyor. Ben, Sana ağlarken, halkın Sana sahip çıkmaması, bela ve üzüntülerin başkalarının başına değil de, Senin başına gelmesi bana çok ağır geliyor. Acaba bir yardım eden varmı ki, onunla oturup Senin için ağlayıp feryad edelim. Acaba Senin için sızlayan biri varmı ki o sustuğunda, ben ah-u figan edeyim? Acaba sana ağlamaktan ağrıyan bir göz varmı da onun yerine ben ağlıyayım.

 

 

Ey Ahmed'in oğlu acaba senin mülakatine nail olabilmenin bir yolu varmı? Acaba bizim bu günümüz Senin yarınına kavuşacak mı ki bizde hoşnut olalım? Acaba Senin dolu çeşmelerinin başına gelmek bize ne zaman nasip olur ki, biz de vereceğin suya kanalım. Uzun müddettir susuz kalmışız. Ne zaman senin vereceğin tatlı suyu içeriz? Ne zaman senin huzurunda bulunup her sabah ve akşam senin ziyaretinle gözlerim aydınlanır? Ne zaman olur ki Sen, bizi göresin ve biz de senin apaçık bayrağını diktiğine şahit oluruz. Acaba Sen halkın önderliğini üstlenip yeryüzünü adaletle doldurduğunu ve düşmanlara zillet ve azabı tattırdığını ve azgınları  ve hakkı inkar edenleri yok ettiğini ve mutekebbirleri dağıttığını ve zalimlerin kökünü kazıdığını ve biz de, Senin çevrende yer alıp bu duruma şahit olup, Elhamdulilllahi Rabbil Alemin demek, bize ne zaman nasip olur?

 

 

Allah'ım Sen kalplerden gam, ve üzüntüleri giderensin. Şikayetimizi sana getiriyoruz ki, Sen şikayetlere bakansın. Ey sığınak isteyenlerin, sığınağı Allah! Kendi mübtela kulunun feryadına yetiş ve efendisini ona göster. Ey  büyük güç  sahibi olan Allah, O'nu görmekle kulunu üzüntü ve perişanlıktan kurtar ve kalbindeki yangını söndür. Ey Arş'ın üzerinde bulunan! Ey dönüş ve sonuç kendisine doğru olan Allah. Bizler, Seni ve peygamberini hatırlatan velinin zuhuruna muştak olan kullarız. O'nu bizler için korunak ve sığınak olarak yarattın ve O'nu bize dayanak ve barınak yaptın ve O'nu bizlerden mümin olanlara imam kıldın.

 

 

Allah'ım! Bizden taraf ona esenlik ve selam ulaştır. O'nun hatırına bize ikramını çoğalt ve O'nun karar bulduğu yerde bizi de yerleştir. O'nu bizim önümüze salmakla bize verdiğin nimetini tamamla. Ta ki bizi kendi cennetine dahil edesin ve halis kullarından olan şehitlerle birlikte olmaya muvaffak edesin.

 

 

Allah'ım! Muhammed ve onun soyuna salat eyle ve O'nun ceddi senin Resul'un büyük Muhammed'e ve  küçük efendimiz olan babasına ve büyük annesi Sıddıka-i Kübra Muhammed'in kızı Fatıma'ya ve O'nun babalarından seçkin olanlara, seçkin velilerinden, beğenilmiş yaratıklarına gönderdiğin salatların en üstünü, en kamili, en bolunu gönder.Öyle bir salat ki onun nihayeti ve süresi olmasın.

 

 

Allah'ım, O'nun vasıtasıyla hakkı ayakta tut ve batılı yok eyle ve dostlarına yol göster ve düşmanlarını zelil eyle.

 

 

Allah'ım! Bizimle O'nun arasında öylesine bir bağ oluştur ki, O'nun büyük babalarıyla birlikte olmayı ve bizleri onların eteklerine sarılmaya ve onların gölgesinde yaşamaya muvaffak eyle ve O'nun boynumuzdaki hakkını O'na teslim etmeye ve itaatında ciddi olarak çalışmaya ve emrinden çıkmamaya bizi muvaffak eyle ve O'nun hoşnutluğunu bize ihsan eyle ve O'nun rahmet  ve hayır duasını bize lutüf buyur ki, bizler bu vesileyle Senin geniş rahmetine ve saadetine kavuşalım!

 

 

Allah'ım, bizim namazımızı O'nun sayesinde kabul eyle. Günahlarımızı bağışla ve dualarımızı müstecab eyle.Rızıklarımızı bol eyle.Dertlerimizi O'nun vasıtasıyla bertaraf eyle. Hacetlerimizi reva buyur.Keremli yüzünle bize bak.Ve takarrubumuzu kabul eyle.

 

 

 

 


 Allah'ım, indindeki keramete kamil olarak kavuşabilmemiz için, kalıcı rahmetinle bize nazar eyle. Sonra, o nazarını öz cömertliğinle bizden çevirme.Ve bizi O'nun ceddinin (s.a.a) havuzundan O'nun eliyle afiyetle su içir. Öyle ki, artık ondan sonra hiçbir zaman susamayayım. Ey merhametlilerin en merhametlisi.''

 

 



(1) Adem (a.s).
 
(2) Nuh (a.s).
 
(3) Hz. İbrahim (a.s).

(4)
Hz. Musa (a.s).  

(5)
Hz. İsa (a.s).  

(6) Mekkeye.
 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

+ نوشته شده در  Tue 24 Feb 2009ساعت 21:21  توسط EHLİBEYT AŞIĞI  |  آرشیو نظرات

İMAM SECCAD(A.S)’IN ZORLUKLARDA VE ÜZÜNTÜLÜ DURUMDA OKUDUĞU DUA

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

 

 
      و كان من دعائـه(عليه السلام) اذا عَرَضت له مهمّة أو
 
نزلَتْ ملّمة و عند الكرب:
 
 

     يَا مَنْ تُحَلُّ بِهِ عُقَدُ الْمَكَارِهِ ، وَيَا مَنْ يُفْثَأُ بِهِ حَدُّ الشَّدَائِدِ ، وَيَا مَنْ يُلْتَمَسُ مِنْهُ الْمَخْرَجُ إلَى رَوْحِ الْفَرَجِ ، ذَلَّتْ لِقُدْرَتِـكَ الصِّعَابُ وَتَسَبَّبَتْ بِلُطْفِكَ الاسْبَابُ ، وَجَرى بِقُدْرَتِكَ الْقَضَاءُ وَمَضَتْ عَلَى إرَادَتِكَ الاشْياءُ ، فَهْيَ بِمَشِيَّتِكَ دُونَ قَوْلِكَ مُؤْتَمِرَةٌ ، وَبِإرَادَتِكَ دُونَ نَهْيِكَ مُنْزَجِرَةٌ. أَنْتَ الْمَدْعُوُّ لِلْمُهِمَّاتِ ، وَأَنْتَ الْمَفزَعُ فِي الْمُلِمَّاتِ ، لاَيَنْدَفِعُ مِنْهَا إلاّ مَا دَفَعْتَ ، وَلا يَنْكَشِفُ مِنْهَا إلاّ مَا كَشَفْتَ. وَقَدْ نَزَلَ بِي يا رَبِّ مَا قَدْ تَكَأدَنيَّ ثِقْلُهُ ، وَأَلَمَّ بِي مَا قَدْ بَهَظَنِي حَمْلُهُ ، وَبِقُدْرَتِكَ أَوْرَدْتَهُ عَلَيَّ وَبِسُلْطَانِكَ
     وَجَّهْتَهُ إليَّ. فَلاَ مُصْدِرَ لِمَا أوْرَدْتَ ، وَلاَ صَارِفَ لِمَا وَجَّهْتَ ، وَلاَ فَاتِحَ لِمَا أغْلَقْتَ ، وَلاَ مُغْلِقَ لِمَا فَتَحْتَ ، وَلاَ مُيَسِّرَ لِمَا عَسَّرْتَ ، وَلاَ نَاصِرَ لِمَنْ خَذَلْتَ فَصَلَّ عَلَى مُحَمَّد وَآلِهِ ، وَافْتَحْ لِي يَا رَبِّ بَابَ الْفَرَجِ بِطَوْلِكَ ، وَاكْسِرْ عَنِّيْ سُلْطَانَ الْهَمِّ بِحَوْلِكَ ، وَأَنِلْيني حُسْنَ ألنَّظَرِ فِيمَا شَكَوْتُ ، وَأذِقْنِي حَلاَوَةَ الضُّنْعِ فِيمَا سَاَلْتُ. وَهَبْ لي مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَفَرَجاً هَنِيئاً وَاجْعَلْ لِي مِنْ عِنْدِكَ مَخْرَجاً وَحِيّاً. وَلا تَشْغَلْنِي بالاهْتِمَامِ عَنْ تَعَاهُدِ فُرُوضِكَ وَاسْتِعْمَالِ سُنَّتِكَ. فَقَدْ ضِقْتُ لِمَا نَزَلَ بِي يَا رَبِّ ذَرْعاً ، وَامْتَلاتُ بِحَمْلِ مَا حَـدَثَ عَلَيَّ هَمّاً ، وَأنْتَ الْقَادِرُ عَلَى كَشْفِ مَامُنِيتُ بِهِ ، وَدَفْعِ مَاوَقَعْتُ فِيهِ ، فَافْعَلْ بِي
 
ذلِـكَ وَإنْ لَمْ أَسْتَوْجِبْهُ مِنْكَ ، يَا ذَا العَرْشِ أ الْعَظِيمَ.
 
 
TERCÜME:
 

Ey(yüce Allah) ki,zorluk düğümleri seninle çözülür;ey ki,zorluklar sınırı seninle aşılır;ey ki,kurtuluş ferahlığına seninle kavuşulur!Kudretin karşısında güçlükler kolaylaşmış,lütfunla sebepler sebep oluvermiş,kudretinle kaza ve kaderin cari oluvermiş ve herşey iraden doğrultusunda gelip geçmiştir.Her şey,söylemene gerek kalmadan sırf meşiyetinle emir almakta,nehyine ihtiyaç duyulmadan sakınmakta.Önemli işler için çağrılan sensin;musibetlerde sığınılacak sensin;felaketleri defedecek olan sensin;sıkıntıları giderecek olan sensin.

 

Ey Rabbim,ağırlığı altında ezildiğim felaketler üzerime çökmüş;tahammülü çok güç olan musibetler gelip çatmış bana.Bunları kudretinle bana getirmiş,saltanatınla bana yöneltmişsin.Senin getirdiğini kimse götüremez;senin yönelttiğini kimse geri çeviremez;senin kapattığını kimse açamaz;açtığını kimse kapatamaz;zorlaştırdığını kimse kolaylaştıramaz;hor ve zelil kıldığına kimse yardım edemez.

 

O halde Ey Rabbim,Muhammed ve aline salat eyle ve lütfunla kurtuluş kapısını yüzüme aç;gücünle üzüntü ve kederin üzerimdeki sultasını kır;şikayetçi olduğum hususta bana bakışını güzelleştir;dilendiğim konuda  ihsanının tatlılığını bana tattır;bana kendi katından bir rahmet ve afiyet dolu bir rahatlık ver;bana kendi indinden acil bir kurtuluş yolu belirle;beni gamlanıp kederlenmekle meşgul ederek farzlarını yerine getirmekten,sünnetini uygulamaktan alıkoyma.

 

Ey Rabbim,artık inen belalara dayanamaz oldum;gelip çatan musibetlere katlanmaktan üzüntüyle dolup taştım.Sen,duçar olduğum sıkıntıyı gidermeye,içine düştüğüm durumu ortadan kaldırmaya kadirsin.O halde,hakketmesem de bunu  bana yap;ey büyük Arşın sahibi!

 

                                                KAYNAK:

 

                                     Sahife-i Seccadiye,7.Dua

 

ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM

Bugün 31 ziyaretçi (43 klik) kişi burdaydı!
Facebook'ta Paylaş


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol